Bölüm 8: Ruhumuzdaki Boşluklar

1.1K 48 4
                                    

Her insan sevmek kadar sevgi görmeyi de ister. Ailesi tarafından sevilmek, arkadaşları tarafından sevilmek ya da aşkı hissetmek... Ancak bunlar kadar istediğimiz bir şey varsa o da ait olma hissidir bence. Mesela olduğun gibi davranmaktan çekinmeyeceğin bir yerde olmak, oraya aitmişsin gibi hissettirmez mi? Hayatımızın bir amacı olmasını istememiz de bundan değil midir? Tıpkı Mira'nın mutfakta kendini bulması gibi. Ya da seni her şeyinle seven insanlar, onun gözünden kendini görmenin verdiği o his evindeymiş gibi hissettirmez mi? Biz gerçekten ailemizden sevgi görerek büyümüştük ama ben içimde hep bir şeylerin eksik olduğunu hissetmiştim. Hatta bunun nankörlük ya da şımarıklık olduğunu düşündüğüm zamanlar olmuştu, bu sebeple aileme ya da kardeşime bahsedemezdim. Fakat içimde hep bir yerin, birilerinin özlemini duyardım. Ait olduğum yerde değilmişim gibi kalbimde varlığını koruyan o sızıyı hissederdim. Şimdi bir motorla, evim gibi gelmeyen evime giderken tenime vuran sert rüzgârlar, bana bu düşüncelerimi anımsatmıştı. Barış'ın montuna tutunan ellerim soğuktan titriyordu. Fakat bu soğuk hissi rüzgârdan mıydı yoksa yalanlardan ibaret yirmi yılın donuk hatıralarının sızısı mıydı, işte orasını bilmiyordum. 

Evimin önünde durduk. Motordan inip kaskımı çıkartırken aklıma gelen şey duraksamama sebep oldu; yola çıkarken adresimi söylememiştim Barış da sormamıştı. Peki evimin adresini nasıl bulmuştu? "Kaskı çok sevdiğini biliyorum ama artık vedalaşmalısın." dediğinde kaskı elimden almaya çalıştığını ama benim vermediğimi fark ettim. Kaskı ona uzatırken şüpheyle onu süzüyordum. Bunu fark etmiş gibiydi. "Evimin adresini söylediğimi hatırlamıyorum, sen de sormadın... Nasıl buldun evimi?" 

Soruma karşın hazırlıksız yakalanmış gibi bakışlarını kaçırdı. Kollarımı birleştirerek cevabını beklemeye başladım. Eli ensesine gitti, durumu kurtaracak bir şey düşünüyor gibiydi. "Iıı...Güzel buldum." 

Yaptığı espriyi duyunca ona 'Ciddi misin?' der gibi bir bakış attım. Bir süre sessizce beni süzüp bakışlarımı bozmadığımı görünce ellerini teslim olur gibi havaya kaldırdı. "Tamam itiraf ediyorum! Kitabevinde konuştuğumuz akşam, eve güvenle gittiğinden emin olmak istedim. Özür dilerim ama o şeylerin seni fark etmesine sebep olmuş olabilirdim. Bu yüzden emin olmak istedim." Ona sinirlenmek istiyordum ama yapamıyordum. Çünkü bana çok fazla yardımcı oluyordu. "Gerçekten özür dilerim."

"Bir daha gizlice takip etmek yok!" 

Tekrar ellerini havaya kaldırdı. "Asla!" 

Yaptığı harekete istemsizce gülümsedim. Buna karşın rahatlamış gibiydi. Evimin kapısına doğru yürümeye başladım. "Ayrıca soğuk espri yapmak da yok."

"Sadece, belki gülümsersin demiştim ama...Tamam, anlaştık." Kapının kilidini açarken gülümsüyordum. Bu çocuğun üzerimde çok garip bir etkisi vardı. 

İçeri girip onun da geçmesini sağladım. Mira'nın çantası ve montu yoktu, tahmin ettiğim gibi daha gelmemişti. Kabanımı çıkartırken Barış'a döndüm, etrafı inceliyordu. "Montunu asabilirim." 

Dikkatini tekrar bana verdi. Bakışlarını ben ve askılık arasında gezdirdi. "Kardeşin gelirse kaçmam gerekmez mi?"

Küçük bir kahkaha atmaktan kendimi alamadım. Bu çocuk her seferinde bunu yapmayı nasıl başarıyordu, anlayamıyordum. Bana iyi hissettiriyordu. Gülümseyerek bana bakmaya başladı. Gözlerinde tuhaf bir parıltı oluşmuştu, normal iki insanmışız gibi hissettiren hoş bir parıltı. 

Zar zor dikkatimi toparlayarak, "Kardeşim seni yemez, merak etme. Arkadaşım derim en fazla." dedim ve elimi uzatarak montunu vermesini işaret ettim. Bu sefer çıkartıp uzattı. Montunu astıktan sonra dış kapının tam karşısında olan merdivenlere doğru ilerleyerek ona da gelmesini işaret ettim. "Tavan arasına pek çıkmayız. Orada bir kutu olabileceği aklıma gelmezdi."

KORUYUCU: SON MELEZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin