Bölüm 28: Kırgın Papatyalar

484 21 0
                                    

Bazı araştırmacılara göre rüyalar, bilinç altımızda bastırdığımız düşünce ve duyguları yansıtırmış. Benim gördüğüm rüyalar ise genelde kâbus oluyordu. Koruyucu olduğumu öğrenmeden önce de çok fazla kâbus görüyordum ama uyandığımda ne gördüğümü hatırlamıyordum. Hatırlamasam da içimdeki o sıkıntıdan kurtulamıyordum. Bazı dönemler uyumaya korktuğum bile oluyordu. Bunların sebebinin geleceği görebilmem olduğu aklımın ucundan bile geçmezdi tabii... Artık sebebini biliyorum ama hiçbir şey değişmedi, hatta daha da kötüye gidiyor. Göreceğim şeylerden korkarak yaşamak, başımı yastığa koyarken hissettiğim o endişe ve gerginlik... Uyumak benim için dinlendirici bir şey olmaktan çıkalı çok olmuştu. Korkularıma teslim olmak istemiyordum ama bu şartlarda bunu nasıl başaracağım bilmiyordum.

İşte yine burada, artık tanıdık olan bu karanlık ormandaydım. Etrafıma bakınıp duruyordum, tutunacak güvenilir bir yüz arıyordum. Sonra onu gördüm. Benim güvenli limanım; Barış. Gözlerimiz buluşunca, yüzüne güven verici o gülümsemesi yerleşti. Elindeki papatyaları bana doğru uzattı. Bunu görünce benim de yüzüme bir gülümseme yayılmıştı. Ona doğru yavaş adımlarla ilerlemeye başladım. Fakat yanına ulaşmak üzereyken gördüğüm görüntü duraklamama sebep oldu. Barış'ın göğsünden etrafına doğru yayılan bir boşluk vardı ve gittikçe büyüyordu. Sanki toza dönüşüyor gibi görüntüsü dağılıyordu. Bunu fark edince ona doğru koşmaya başladım.

Tam ona sarılmıştım ki kollarımın arasında tamamen kayboldu. Korkuyla bakışlarımı ormanda gezdiriyor, onu arıyordum. Bir sağa bir sola bakınıp duruyordum ama o yoktu. Gövdesine papatyalar yayılmış bir ağaç dikkatimi çektiğinde, bakışlarım orada sabitlendi. Tam oraya doğru gidecekken bir anda önüme çıkan o çürümüş yüz, korkuyla yerimde sıçramama sebep oldu. Bakışlarımı başka yöne çevirdiğimdeyse, yatağımda oturur pozisyonda olduğumu algılamam birkaç saniye sürmüştü.

Kalbimde hissettiğim acıyla üzerimdeki örtüyü fırlatırcasına atarak ayağa kalktım. Odamdan çıkıp koşarak merdivenlerden indim. Barış'ın odasının kapısından hızla içeri girdiğimde, kazağını kafasından geçirmiş giymek üzereydi. Kapının sesiyle yerinde sıçrayıp söylenmeye başladı. "Yavaş! Kapı çalma adetimize ne oldu...?" Bakışları beni bulunca duraksadı. "Alin? Kötü bir şey mi oldu?"

Koşarak yanına gidip ona sarıldım. Saniyesinde karşılık verirken kollarını önce belime sarmış, sonra da bir elini sırtıma koyup sıvazlamaya başlamıştı. "Beni endişelendiriyorsun. İyi misin güzelim?"

Cevap verecek gücü bulamayınca boynundaki kollarımı biraz daha sıkılaştırdım. Sakinleşmediğimi anlamış olacak ki üstelemek yerine o da kollarını biraz daha sarmıştı. Bir süre sonra kollarını belimden hafifçe çekti. Ardından kollarımdan nazikçe tutarak kendinden uzaklaştırıp yüzüme baktı. Elleri ellerimi bulurken beni yatağına oturttu ve önümde yere, dizlerinin üzerine çökerek gözlerime bakmaya başladı. "Kâbus gördün değil mi?" Ben yine cevap vermeyince devam etti. "Beni mi gördün?"

Anında gözlerim dolmaya başlarken bir eli hemen yanağımı buldu. "Sorun değil, hadi anlat bana." Gözlerimi kapatıp ondan güç almaya çalıştım ama işe yaramıyordu. Baş parmağıyla nazik hareketlerle yanığımı okşayarak, "Bilmem lazım ki dikkat edebileyim. Hadi anlat güzelim." dedi.

Tek bir kelimeyle kalbimin yeniden heyecanla atmasını sağlayabiliyordu. Fakat şu anda canının yanma ihtimali beni mahvediyordu. Derin bir nefes vererek gözlerimi açtım. Hâlâ sabırlı ve anlayışlı gözlerle bana bakıyordu. Derin bir nefes daha aldıktan sonra ona gördüğüm her şeyi anlattım. Tüm bu süre boyunca ellerimi sımsıkı kavramış, cesaret vermek istercesine baş parmağıyla ufak dokunuşlar yapmaya devam etmişti. Ardından ellerimi tutup öptü ve tekrar bir elini yanağıma koydu. "Artık bildiğime göre daha dikkatli olacağım. Ayrıca sen bizim yanımızda olduğun sürece endişelenmene gerek yok. Yaralansak bile iyileştirirsin, değil mi?"

KORUYUCU: SON MELEZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin