Bölüm 42: İşaretler

371 25 6
                                    

Kirpiklerimin arasından sızan gün ışığı ile gözlerimi araladım. Bakışlarımı, yüzümün biraz ilerisinde sakince uyuyan yüze zar zor odaklayabilmiştim; bu kişi Barış'tı. Hareket etmemeye çalışarak gözlerimi etrafımda gezdirince onun odasında olduğumuzu anlamam uzun sürmedi. Örtünün altına girmeden yüzü bana dönük olacak şekilde yatakta yanıma uzanmıştı ve elimi tutuyordu. Buraya nasıl geldiğimi hatırlamıyordum. En son hatırladığım şey, küçük bir sinir krizi geçirdikten sonra Barış ve Mira'nın beni sakinleştirdiğiydi. Sonrası yoktu. Sanırım orada Barış'ın kollarında uyuya kalmıştım. Hipnoz yeteneğini farklı bir şekilde kullanıp zihnimin rahatlamasını sağlıyordu ve ne zaman bunu yapsa ardından derin bir uyku çekiyordum. Kendisi de yanımda rahatça uyuduğuna göre her şey yolunda gitmiş demekti ve herkes iyi olmalıydı.

Boşta kalan elimi yavaşça kaldırarak parmaklarımı yüzünde gezdirdim. Hareketlenir gibi oldu ama gözleri hâlâ kapalıydı. Dağınık saçlarından yüzüne düşen birkaç tanesini nazikçe geriye doğru ittim. Bu defa gözü aralandı. Yeni uyanmış olmanın verdiği mahmurlukla bir süre yüzüme baktı, bu hali çok sevimliydi. Sonra gerçekliğe dönmüş gibi gözlerine endişeli bir ifade yayıldı ve elini yanağıma koyarak o minik dokunuşlarını yapmaya başladı. "İyi misin?"

Sessizce başımı aşağı yukarı salladım. "Her şey yolunda değil mi? Herkes iyi mi?"

"Mezarlığa ulaşmaya çalışmış pislikler ama bizimkiler halletmiş. Herkes iyi merak etme. Birkaç gün daha mezarlığı ablukaya alacağız, naaşlar çürümeye başlayana kadar risk devam ediyor çünkü. Ortalama üç günde çürüme başlıyor, biz riske atmamak için bu hafta boyunca nöbete devam edeceğiz. Bu yüzden gece nöbete çıkacak kişi sayısını arttırdım."

Zihnimde tekrar o kâbus belirince gözlerim istemsizce kapandı. "Bir an önce diğer elementlerimi de açığa çıkarmam gerekiyor. Mezarlığa girecek kadar açlarsa daha kötüsü de olabilir."

Yüzünü daha da yüzüme yaklaştırıp alnıma bir öpücük bıraktı. Gözlerimi açtım ve yüzündeki daha da büyüyen endişeyi görünce elimi yüzünde gezdirmeye başladım. O da parmaklarını saçlarımda gezdiriyordu. "Senin nasıl bir baskı altında olduğunu tam olarak anlayamamışım, özür dilerim güzelim. Bundan sonra gözümü üzerinden ayırmayacağım ve sen de kendine eziyet etmekten vazgeç. Bu senin tek başına üstlenmen gereken bir şey değil, hepimizin sorumluluğu."

"Ama bunları bitirebilecek kişi benim, yani en azından bunun yolunu açacak olan benim. Devamını hep beraber getireceğiz. Bugünden itibaren toprak elementime yoğunlaşacağım, ateş elementi daha zorlayacak belli ki. Bu arada, Masal nasılmış konuştun mu Ece'yle?"

"Daha iyi, merak etme. Senin gibi kâbus görmemiş, öyle diyorlar. Odasında oynuyormuş, ağlama seslerini duyunca hemen yanına gitmişler. Bir şey mi gördü yoksa hissetti mi anlayamamışlar. Sadece 'hayalet' deyip durmuş. Ece'de de hipnoz yeteneği var, kullanmasını söyledim. Sonra tekrar konuştuğumda işe yaradığını söyledi, uyuyakalmış."

Masal'ın gücünü tam olarak anlayamıyordum. Benim kâbusumda o vardı ama o bir kâbus görmemişti. "Bugün Novun'a geçmeden onlara uğrayalım mı? Tam olarak ne yaşadığını merak ediyorum. Bir şekilde onunla aramızda bir bağlantı varmış gibi fakat yeteneğini tam olarak anlayamıyorum?"

Başını sallayarak beni onayladı. Endişeli yüz ifadesinin geri geldiğini görünce ona biraz daha sokularak başımı göğsüne yasladım ve sarıldım. O da bir koluyla belime sarılırken diğerini de başımın altından geçirmiş saçımı okşuyordu. "İyiyim ben." deyince daha sıkı sarılıp saçlarıma bir öpücük bıraktı. Bir süre öylece kalarak kokusunun beni rahatlatmasına izin verdim. 

Artık mayışmaya başladığım sıralar güzel sesi kulaklarımı doldurdu. "Biz sarılıyoruz ama Kuzey ya da Mira hâlâ odaya dalmadılar, farkında mısın?"

KORUYUCU: SON MELEZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin