Bölüm 32: Madalyon

386 21 2
                                    

Her zamankinden daha yavaş bir şekilde mezarlığa doğru yol alırken, içimde yine anlamlandıramadığım bir his vardı. Gitmekte ısrarcı olmak doğru bir karar mıydı emin değildim ama başına bir şey gelmeden kayıp sayfayı almak istiyordum. Mezarlığın girişinde durduğumuzda Hazan'ın çoktan gelmiş olduğunu gördüm. Motordan inip yanına gittiğimde bana sarıldı. "Olanları duydum. İyi misin?"

Yüzüme bir gülümseme yerleşirken sarılışına karşılık verdim. "İyiyim sorun yok. Geldiğin için teşekkür ederim."

Geri çekildiğinde gülümsüyordu. Bakışları Barış'a kayınca ben de kafamı ona çevirdim. Çatık kaşlarıyla etrafı süzen bir adet Barış, kesinlikle görmeyi beklediğim bir şeydi. "Hızlıca gidip alalım ve çıkalım. Hiç hoşlanmadım bu ortamdan."

"Sana da merhaba! Bakıyorum da yine bütün sabah neşen üzerinde kardeşim!" diyen Hazan'a aldırmadan mezarlığa girmişti bile. Hazan gözlerini devirerek bana döndüğünde, ben de omuzlarımı silkerek gülümsedim. Hızlı adımlarla Barış'ın arkasından içeriye girip ilerlemeye başladık. Nereye gittiğini biliyor gibiydi.

Aslında onları daha önce ziyaret etmem gerekirdi ama yapamadım. Bu durum bizi büyüten kişilere haksızlık gibi gelmişti sanırım, emin değildim. Bizim ailemiz yüzünden ölmüşlerdi; üstelik kendi çocukları, kendi hayatları olmadan. Bütün bunlar öz anneme sinirlenmeme sebep olsa da bir yandan ona üzülüyordum. Bu, onun için de çok zor olmuş olmalıydı.

Mezarlığın önünde durduğumuzda Hazan etrafı kontrol edeceğini söyleyerek ayrıldı. Benimse gözlerim mezar taşlarındaydı. Gördüğüm anıdan farklı olarak iki mezar vardı. Mezar taşlarında "Poyraz Özbey" ve "Cansu Özbey" yazıyordu. Annemin defterinde farklı bir soyad yazdığı aklıma geldi. Büyük ihtimalle onu evlenmeden çok önce tutmaya başladığı için bu şekildeydi. Mezarlara bakarken kalbimde bir ağırlık hissettim. Buraya daha önce gelmeliydim. Gelemeyerek hata etmiştim. 

Barış elimi tuttuğunda bakışlarım güçlükle onu buldu. "Biliyorum buraya ilk gelişin, bunu söylediğim için de üzgünüm ama daha fazla risk almadan gitsek iyi olacak. Söz veriyorum en kısa sürede tekrar getireceğim seni, tamam mı?" Güçlükle başımı sallayarak onayladım ve yavaşça elini bırakarak babamın mezarının başına ilerledim. Mezar taşını oynatarak hafifçe kaydırdım. Oyuntunun içindeki poşet, aynı gördüğüm anıdaki gibi burada duruyordu. Elime aldığımda şeffaf poşetin içinde kâğıdı gördüm. Sanırım defterdeki sayfalara benziyordu.

"Daha sonra kontrol ederiz. Gidelim hadi." İyice huzursuz olan Barış'ı onaylayıp taşı eski haline getirdim. Yanına gittiğimde tekrar elimi tuttu. "Özür dilerim ama en kısa sürede mutlaka geleceğiz."

Gülümsedim. "Tamam, sorun değil."

Tekrar çıkışa doğru yönelirken Hazan'a da mesaj atmıştı. Fakat gördüğüm başka bir tanıdık mezar durmama sebep oldu, elimi tuttuğu için Barış'ı da durdurmuştum. Bakışları benden mezara kaydığında ifadesi donuklaştı. Bunlar onun annesiyle babasının mezarlarıydı. "Azra Aktan" ve "Cihan Aktan" yazıyordu.

"Buna vaktimiz yok. Daha sonra buraya da geleceğiz." dediğinde onu başımla onayladım. İçimdeki mezara dokunma hissine karşı gelemeyerek elimi uzattım. Fakat elim mezarlığa değdiğinde gözümün önünde beliren anıyla birlikte şaşkınlıkla gözlerim açılmıştı. Elimi anında geri çekerken kalp atışlarım hızlandı. Barış da bir şey gördüğümü fakat etmiş gibiydi. "Ne gördün?"

Bunu nasıl gördüğümden emin değildim fakat gerçek olduğunu biliyordum. Çünkü artık bunu ayırt edebiliyordum. Babasının ölmeden önceki son anlarını görmüştüm fakat ilginç olan bunu annemin gözünden görmüş olmamdı. Bu seferki diğerlerinden farklıydı. Direkt mezar taşına dokunan kişiyi değil, onun o anda düşündüğü şeyi görmüştüm sanırım. Bu nasıl mümkün olabilirdi? Barış sabırsızlıkla "Alin, söyleyecek misin?" dediğinde, bakışlarımı ondan kaçırdım.

KORUYUCU: SON MELEZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin