1.7-

935 93 123
                                    

Mayıs ayınız size güzellik, bereket, huzurla gelsin.
01.05.24
Tekin Alaca

Bazı öğretmenlerim, dershane hocalarım askerlik zamanlarını anlatırlardı; normal askerlik yapsalar da yaşadıkları baskıyı kaldıramadıklarını, sinirlerine çok dokunduklarını söylerlerdi. Hatta ders çalışıyorum ayağına bazen bardağımı cama dayar, aşağıdaki parkta konuşan gençleri dinlerdim; bir tanesi askerden yeni dönmüştü, Şırnak'ın Irak sınırında yapmış ve üzerindeki baskıyı atlatamamış, döndüğünden beri batıya da alışamıyormuş. Hatta o askerlik sürecinde psikolojisi öylesine bozulmuş ki nişanlısıyla defalarca kez kavga edip ayrılma noktasına gelmiş.

Bizlerse özel askeri personel olmak için buradayız; her türlü baskıya, nefrete, öfkeye, acımaya ve hatta işkencelere bile katlanmak zorundayız. Çünkü biz normal bir meslek yapmayacağız, yaptığımız görev meslek bile olamaz, bu bir vatani borç, dedelerimizin öğrettiği yaşam stili.

Cemil Kanat'ın bize karşı sergilediği tutum aslında bir tür psikolojik eğitimdi; Turgut ona bağrıldığı zaman korkuyor, Oğzuhan sinirleniyor ve Çağrı da kendisine küfredildiğini duyduğunda üzülüyordu. Çağrı üzüntüsünü gizlemek adına öfkesine sarıldığında o öfkenin patlarsa bir tür kriz geçireceğini biliyorum, Oğuzhan bir kez zıvanadan çıktığında bir daha o yola adım atmayacak biri gibi duruyor. Sadece Turgut nerede, ne için olduğunun farkında ve ona göre davranıp kendini dizginleyebiliyor.

Sürekli onları koruma isteğim, komutanı tam tanıyamadığımdan. Bizi sevmediği ve bizden nefret ettiği çok açık, kardeşlerimden herhangi biri yoldan çıkarsa onu döndürmeye çok da meraklı değil gibi duruyor ki beni korkutan da, onların önüne geçme sebebim de tam olarak bu.

Şu anda da ortak alanda oturmuş, bunları gökyüzüne bakarken düşünüyor olmam şükretme sebebim; hiç bu kadar şanslı olmamıştım. Hayatımın hiçbir köşesinde böyle oturup gökyüzünü izleyememiştim, küçükken gökyüzüne çıkmayı geç, bakmam bile sadece hayaldi; annemler izin vermezdi.

Başımı eğip günlüğüme birkaç satır daha yazdım, gökyüzüyle ilgili karaladığım cümlelerimin kenarlarına yıldızlar, güneşler çizdim ve defterimle tükenmez kalemimi kapatıp ikisini de cebime koydum.

"Taso?" Çağrı'nın sesini duymamla başımı çevirip kapıya baktım, oradan beni izliyor. "İyi misin abim sen?"

Yanıma gelip elinin tersini alnıma koydu, şaşkınca elini çekti ve karşıma geçip kıçını pencere pervazına yasladı.

"İyiyim abi ya. İyileştim, serum yaptırdım ya." Gülerek karnına da şakasına vurdum. "Küçük olabilirim ama mızıkçı değilim, aklın kalmasın. Hem üzerinden iki gün geçti."

"Abim öyle de ne sesin çıktı ne bir yerlerde göründün... Korktum." Aniden elini kaldırdığında bir anlık irkilsem de ona göstermedim, o da omzuma acıtmayacak şekilde vurdu. "E küçüksün, göz bebeğimiz oldun. Dizin nasıl oldu?"

Göz bebeği olmak? Bunu istemem. Bir daha kimsenin önemsediği insan olmayı istemem, ama Çağrı'ya da laf edemem. Garip bir ikilem yaşatıyor bu çocuk bana.

"Kabuk tuttu, iki güne o da geçer." Dün o cezadan sonra revire gitmemiş, banyomuzdaki ilk yardım dolabından gerekli pansumanı yapmıştım ve gerçekten acımıyor, gayet iyi.

Saat sabah beş olduğundan Turgut'la Oğuzhan uyuyor. Dün ceza yememin ardından o antrenmanı gerçekleştirmem biraz zorlasa da dayanmış ve antrenmandan hemen sonra gerekli pansumanı yaparak üzerimi değiştirmiştim. Daha tüm eğitimlere başlamadık, dediğim gibi sadece psikolojik baskı eğitimleri ve antrenmanlar var; diğerlerine ne zaman başlayacağımızı da bilmiyorum. Belki de baskı eğitimimizden tam not alırsak...

Kaçık AskerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin