2.20 - Sezon Finali 1. Bölüm

344 50 158
                                    

Tekin Alaca

Savaş ülkeler arasında yapılıp genelde masum halkın [bebek, çocuk, yaşlı ve hasta falan fark etmez] öldüğü, savaşa karar verenlerinse burunlarının bile kanamadığı bir kavramdır. Küçük bir açıklama, biz Türkler savaşmıyoruz, vatanımıza göz dikenin gözünü söküyoruz ve gayet iyi bilinir ki bir zamanlar tüm kıtalar Türklere aitti, hâlâ daha öyle.

Savaşın mahvettiği, içinden geçtiği bu kentte on dördüncü günümüz. Jiletim bittiğinden sakallarımı derinden alamıyorum, bıçakla ne kadar alabiliyorsam öyle kalıyor ki binbaşıya göre hiç dokunmamam gerekiyormuş, onlardan biri gibi gözükürsem canımı korumak için yardımcı olabilirmiş. Bırak onlardan biri gibi durmayı, zamanında bizim olan bu topraklarda hüküm sürdükleri için hepsini sikmek istiyorum.

Artık ikimiz de gerçekten çok yorulduk. Ani saldırılar yüzünden her ne kadar nöbetleşerek uyusak da tavşan uykusu alıyoruz, yemek yerken diken üstündeyiz, artık tuvalet için bir yer bulmaya çalışmıyoruz, birbirimizden çok uzaklaşamıyoruz. Ağa yaklaştıkça daha büyük grupları etkisiz hale getiriyoruz, bazıları direkt bizim üstümüze koşuyor. Ölümün üzerine yürümek yaptığımız ve yaptıkları tek aktivite.

İkimizin de ciddi derecede sinirleri bozuldu, en son üç gün önce uyuyabildik, yemeğimiz ve suyumuz dün bitti, konuşacak bir şeyimiz kalmadı. Bana artık yetim demiyor.

Bu harabelerde tamamen harap olduk.

"Tekin..." Seslenmesiyle durup ona baktım, elinde plastik şişede yarısı kalmış su var. Dudakları ve yüzü çatlamış olsa da bu savaş alanında bulduğu suyu bana uzatıyor. Minnetle gözlerine bakıp suyu aldım, yarısını içip ona uzattığımda o da minnettardı. Çünkü vücudumuzdaki su azaldıkça dayanma gücümüz de bitiyor.

Tabii Kanat abim, bizi bayılma raddesine kadar susuz bırakıp sidiğimizi içirmek zorunda kalmıştı ya neyse. Şükür bazı yerlerde böyle küçük küçük sular buluyoruz.

Molozların altında kalmış, küçük çocuk iskeleti gördüğümde canım acımadı, üzülmedim, takmadım. Ne iskeletler görmüştük, hâlâ farelerin kemirdikleri bile vardı, hele yok olmaya yüz tutmuşları... Yürümeye devam ettik. Yerle yeksan olmuş bu kent hâlâ ölüm kokuyor ve bizimle alakası yok.

"Güzel şeylerden bahsedelim Tekin," diyen binbaşının konuşmaya hali yoktu. "Mesela anneler, erkek evlatlarını çok severler ve hayatlarının..."

Sözünü ani, emirsiz, tek düze sesle kestim: "Benim annem öyle değildi."

Sustu. Devam etmedi ya da başka bir konu açmaya çalışmadı. Ne zaman uyusak ya da dinlenmeye çalışsak bize yakın yerlere isabet eden mermiler yüzünden delirmek üzereyim. O da aynı, o da farksız değil. Her an her yerde bir mermi isabet edebilir ya da birileri pimi çekilmiş bomba, fitili ateşlenmiş dinamit atabilir, hiç olmadı üzeri bombalarla dolu asker bize doğru gelebilir. Bunların hepsini yaşadık. Bu on dört günde canımızı almak için her yolu denediler.

Bir hastane görmüştüm, yerle bir olmuş, hiçbir kolon/beton kalmamış; her yerinde iskeletler, kurumuş ve artık kana bile benzemeyen kanlar var; okullar da aynı, çocuk iskeletleri her yerde. Çocuk iskeleti görmekten o birkaç saniyelik uykumda bile bebek veya çocuk çığlıkları duyuyorum.

"Benim anam ve babam köylü, doğduklarından beri köyde yaşıyorlar ve kendilerini değiştirmemek, yenilenmemek, çağa ayak uydurmamak için kılı kırk yarıyorlar. O zamanlar ben de öyleydim, sanki çağa, olana ayak uydursam çok büyük günah işleyecekmiş gibi yetiştim. Beni köyümüzdeki aynı bizimki gibi çocuklu bir dulla evlendirdiler. Çalış dediler çalıştım, asker ol dediler oldum. Hani şimdi senin hayalin, hedefin falan var ya bende o yoktu zamanında; sırf atalarımız da şehit olmuş diye şehitlikle ölmek için asker olmuştum. Çağrı, benim o kadından olma tek oğlum; diğerleri kadının ölen kocasından. Ne kadını ne diğer çocukları ne çocuğumu umursadım çünkü seninki gibi bana hayali tattırmadılar. Ama ben, senin gibi kurtulmak istemedim, başka bir şans vardır diye düşünmedim. Bana nasıl yaşa dedilerse öyle yaşadım. Başka hiçbir şey düşünmedim."

Kaçık AskerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin