03.05-

336 62 118
                                    

Tekin Alaca

Uyandığımda sabah saat altıydı ve komutan odada yok. Küfrederek ayaklarımı yere sarkıttım, ellerimle yüzümü sıvazladım. Kendi içimdeki savaşla mı uğraşayım yoksa Atahan'la mı, anlamış değilim.

Yataktan kalkıp örtülerini düzelttim, kıyafetlerimi alıp direkt üzerimi değiştirdim. Odadan çıkarken beremi de takıyordum. Yemekhaneye geldiğim an herkes ayağa kalktı, onlara selam verip tabldotumu aldım. Erler tepsime kahvaltılıklardan fazlaca koyup saygıyla selam vermişlerdi, hepsine güzelce karşılık verdim. Sonunda etrafıma baktığımda birçok er, erbaş ve komutanın yanında yer açtığını görsem de Onur Şakir'in ve Dila'nın oturduğu masaya gidip kuruldum.

"Günaydın komutanım," diyen Dila başıyla selam verdi. Alay ediyor. Onlara bana rahat davranması konularında baskı gösterdikten sonra normale dönmüşlerdi, şimdi de dalgasını yapıyor işte.

"Günaydın çömez." Dalga geçmemle Dila'nın kahkaha atması, Onur Şakir'in sırıtması bir oldu. "Yerli Terminatör nerede?"

"Dün akşam o izin aldı, ailesinin yanına gidecekmiş. Bir ailesi olduğunu ne hatırlattı hâlâ anlamıyorum." Şakir kendi kendine mırıldanırken şaşkınlıktan durmuştum. Gerçekten bir anda onu aile evine gönderen ne olmuştur? Kardeşi aradığında bile umursamamıştı.

"Biz de gideceğiz." Dila'ya anlamayarak baktığımda Şakir'le kendisini gösterdi; "aile evimize döneceğiz, Olcay'a da zaten uzun bir dinlenme verdiler. Siz... Sen ne yapacaksın?"

"İzin mi var yani?" Beni kabul ettiklerinde etrafa bakındım. Burada işlerim bitmedi ama gidip hesap sormak istediğim insanlar var. "Bilmiyorum. Duruma göre karar veririm. Ne zaman geçiyorsunuz?"

"Yedide uçak biletlerimiz var, kahvaltı edip çıkacağız. Gerçekten Atahan, sana söylemedi mi ya?" Dila'nın sorusuna omuz silktim.

Dün onca küfürden sonra beni uykumda öldürmediğine dua ediyorum, ne anlatması? Onlar kahvaltılarını edip gittiklerinde ben hâlâ oyalanarak yiyordum. O sırada masaya tepsi koyuldu, kime ait olduğuna baktığımda Şeref'i gördüm, gülerek bana bakıyor. Kısa bir kahkaha atarken oturmasına izin verdim.

"Nasılsınız komutanım?" diye sordu sandalyesini düzeltirken.

"İyiyim Şeref, sen nasılsın?"

"İyiyim." Ağzına iki tane zeytin atıp kaş altından bana baktı. "Sizin time izin çıkmış diyorlar, komutanım. Siz de gidecek misiniz?"

"Sen nereden duydun lan?"

Omuz silkti, "Aldaçı timi osursa tugaydaki herkes duyar. Hem bizim yüzbaşı, sizin komutana takmış durumda, komutanım. Atahan da Atahan... Başka bir şey bildiği yok."

"Aşık olmasın lan?" diye takıldığımda Şeref masaya yaklaştı.

"Bir dedikodu var; eskiden, çok çok eskiden Atahan komutan, bizim yüzbaşı için tam dört yerinden vurulmuş. O zamanlar çok delikanlı biriymiş, hiçbir zaman onun olduğu yerde birinin başına bir şey gelmezmiş, mükemmel biriymiş." Bildiğim şeyleri anlatsa da ilk defa duyuyormuş gibi yaptım. "Yüzbaşıyla o zaman yedikleri içtikleri ayrı gitmezmiş. Bir gün erbaşlardan biri komutana çok pis tutulmuş," demesiyle tek kaşımı kaldırdım.

"Ne?" Sessizce fısıldasam da Şeref duydu ve güldü. Yanıma gelip oturdu, daha da kısık sesli oldu.

"Sadece yüzbaşı biliyormuş, komutanın bile haberi yokmuş. Erbaş askeri eğitimini bitirmemek için sürekli suç işler, askerliğini uzatırmış. Bir gün bu erbaşın kafası atmış, komutanın çalışma odasına girmiş; komutanın sevdiği kızla fotoğrafını görünce çıldırmış. Takmış kafaya, komutanı öldürüp ardından kendi kafasına sıkacakmış."

Kaçık AskerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin