2.6-

712 83 58
                                    

22.05.24
Tekin Alaca

Şırnak'ı sadece ders kitaplarımdan, sınav sorularımdan bilirdim; fotoğraflarına dahi bakmamıştım. Nasıl bir yerdir, nereleri meşhurdur öyle tam bilemem. Karakola giderken uğradığım tugay, geçtiğim yollar güzeldi; askerliğim üzerine hayaller kurmuştum, çarşı iznimde gitmek istediğim birkaç yeri geçerken görmüştüm.

Karakolda prefabrik yapılarımızın etrafındaki dağlar beni heyecanlandırmaya yetmişti. Bahçemizdeki dev gibi bayrak her sallandığında damarlarımda akan kanlar da coşar, sallantısına katılır.

İlk görevimin nasıl olacağını hep merak ederdim; gider, döneriz diye düşünüyordum. Ama şu anda karların içinde, sırtımda akan kanlarla, üzerimize yağan kurşunları dinliyorum. Mühimmatımız kalmadı, diğer yaralı arkadaş kendine gelemiyor, Mazlum sürekli telsizde ve komutanımızla çavuşumuz neler yapabileceklerini bulmaya çalışıyorlar.

Mermi yok, bomba yok, roket atar var ama kurşunları üzerimizden biraz olsun çekip gözümüzü açmamıza izin vermiyorlar. Katlattiğimiz kafile bundan daha büyüktü, mermilerimizin çoğa boşa gitmemişti bile. Ama şimdi gelenler sanki daha hazırlar, üzerimize manyakça geliyorlar.

"Müslüm," diye omzunu dürttüm tekrar. "Lan kalk oğlum!"

"Teçhizatımız yok! Tekrar ediyorum, teçhizatımız yok!" Mazlum telsize haykırırken aynı zamanda siperine daha da sığınmaya çalışıyordu.

"Siktir ya!" Bağıran Amir gözyaşlarını silip Müslüm'ün yarasına daha çok bastırdı. "Müslüm oğlum az daha dayan lan. Bunca saat dayandın, biraz daha dayan, az kaldı."

"Ayyıldız cevap ver!"

Komutanla Erkin de yok, sürekli bize telsiz geçip yol bulmaya çalıştıklarını anlatıyorlar. Küçük bir yol bulabilseler bizi buradan indirecekler. Donan ayaklarımı hareket ettirmeye çalışsam da olmuyor.

"Amir," mırıldanırken yorgun ama hâlâ savaşmaya hazır kardeşime baktım. "Amir'im kendini kaybetme."

"Ölemez lan, ölemez!" Gözyaşlarını silen Amir, Müslüm'ün yanaklarını sarstı. "Kardeşim dayan ne olur."

"Siktir!" Bağıran Mazlum, alnını telsize dayadı. "Sesimi duyan yok mu?"

Erkin'in başı gözüktü, ardından kendisi çıktı tepeye. Ardından gelen komutan, hemen kolumun altına girdi. Emriyle birlikte hepimiz kalkarken Müslüm'ü taşıma muşabbasına aldılar. Uçurumun arkasından inerken istemsizce yerdeki kanlarımıza baktık.

"Ulan Kaçık, bu kadar sağlam asker olduğunu bilseydim evinden gelir alırdım." Konuşan Komutan, belimden daha sıkı tuttu. "Karakola gidince söz sana benden ince belliden çay."

"Estağfurullah komutanım. Size benzemeye çalışıyorum." Sözüme gülerek şakağımdan öptü.

Uçurumdan indiğimizde Erkin'in yönlendirmesiyle yarı koşar vaziyette ilerledik. Ayaklarım birbirine dolaşsa da gözlerim sürekli kararıp dursa da yürümekten vazgeçmeyip yükümü komutanıma da vermedim.

"Biliyor musun," önümdeki karları da temizlemeye çalışan komutana minnetle baktım. "Abin Cemil Kanat, önceden badimdi."

Şokla ona döndüğümde bakışıma gülüp önüne döndü ve anlatmaya devam etti, "psikopatın tekidir. Küçükken çok kavga eder miydiniz?"

Kaçık AskerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin