2.12-

632 73 156
                                    

08-09.06.24
Tekin Alaca

Bir haftalık tatil çok güzel geçmiş, her günden keyif alabilmiştim. Resul komutan, evine gittikten sonra uyumadan önce beni aradı, Hakan abi mesaj atıp maçın devamını anlattı. Ertesi gün kahvaltıya Kanat komutan geldi, yeni öğrencileri hakkında konuşurken saatlerce oyalanmıştık. Yemekten sonra onunla antrenman yaptığımızda beni özlediğini dile getirdi.

Öyle böyle artık Şırnak'ta, tugaydayım. Servis aracıyla karakola çıkacağım. Batıl inançlarım hiç yok ve neler batıl bilemem ama şu sözü duymuştum 'çok güldüm, çok ağlarım' ve sanırım doğru. Onca güzel günün ardından bok eden şey hemen yanımda, karakola gitmek için bekleyen Cengiz Han var.

Buraya geldiğinde şokla onu izledim, tebessümüm ve mutluluğum bir daha geri gelmeyecek gibi gittiler. Şerefsiz yanımda öylece bekliyor, ondan gözlerimi alamıyorum. Nasıl döndü bu? Bakışlarımdan da rahatsız gibi değil, insan bir kıpırdanır. Yok, heykel gibi dikiliyor. Ellerim o yanmayı mı hissetse yoksa vurma isteğinden kaşınsa mı, bilemiyor gibi.

Ulan direkt dalsam mı? Ama buradaki tugay komutanı, bizim karakoldaki teğmene de benzemez. Bana döndüğü an dişlerimi sıktım. Dalmak istiyorum.

Servis geldiğinde ilk binen ben oldum, şoförün arkasındaki ikili koltuğa oturdum. Cengiz de binip en arkaya geçti. Bu şerefsizin ne işi var, neden döndü, niye yargılanmadı? Kim çağırdı?

Eski hali olsaydı ona ilk baktığım anda küfrederdi ama onu da yapmıyor. Lan niye böyle birine dönüştü bu mal, niye geldi? Ona dönüp baktığımda camdan dışarıyı izlediğini gördüm.

"Nasıl döndün?" Sesim beklediğimden çok daha fazla sinirli çıktı. Bana dönmediğinde öfkeyle yumruklarımı sıktım. "Sana diyorum la pezevenk!"

Dönüp bana baktı, yumruk olmuş ellerimde oyalandı gözleri: "Özür dileriz." Tekrar cama döndü.

Özür dileriz? Sikerim ben bunu lan! Ayağa kalkacaktım ki şoför uyarıcı bir tonda öksürdüğünda yerime oturup önüme döndüm.

Karakola gelene kadar bir daha arkama bakmadım, geldiğimizdeyse ilk o insin diye bekledim ki indi de hiç beklemedi. Ben de inip başçavuşun önünde, Cengiz'in yanında dikildim.

"Ulan aygır, sana verilen ikinci şansı güzelce değerlendirecek misin lan?" Cengiz'e bakarak sorarken sanki onu öldürecek gibiydi. "Bir daha birine zarar verirsin, buradan ölün çıkar ulan! Anladın mı leş boku?"

Eskiden olsa başçavuşa bile dayılanacak çocuk, "Emredersiniz komutanım," demekle yetindi.

"Badinin çantasını da al, geç yatakhaneye. Yürü ula, almayayım ayağımın altına!" Selam veren Cengiz, benim çantamı da alıp koşarak yatakhaneye gitti.

"Alaca, gel hele ulan sen de." Beni beklemeden diğer konteyner kapısına doğru gidince onu takip ettim, aynı anda teğmenin odasına girdik. O hemen masanın önündeki boş sandalyeye oturdu. Teğmene ve oradaki diğer komutanlara selam duruşu verip ellerimi emirle iki yanıma indirdim. "Nasılsın? Karşılaşmışsın götü kurtluyla, dalaştınız mı?"

"Sağ olun komutanım. Hayır komutanım." Onların sert yüzlerine baktım, Eser komutan öyle öfkeli duruyor ki... Teğmen kendi koltuğunda, başçavuş masasının hemen önünde ve Fazıl'la Eser komutan da teğmenin yatağının dibindeler. Hepsi biliyordu yani Cengiz'in geleceğini ha?

"Alaca bir süredir buradasın, olaylar yaşadın, göreve çıktın, yaralandın. Buranın hemen hemen her aksiyonunu yaşadın öyle değil mi?" Teğmeni onayladığımda yavaş yavaş anlıyordum, Cengiz'in gelişini hafifletmeye çalışıyorlar. "Askerliğini komando olarak yapmak isteyen çok fazla genç var; gerek gerçekten komando olmak için, gerek maaşı için gerekse başka nedenlerden dolayı. Ama burada herkes mavi berelidir, acemi birliği gibi de değildir. Bunu zaten direkt kavrayabilen nadir erlerdensin."

Kaçık AskerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin