2.8-

676 82 42
                                    

28.05.24
Turgut Reis

Kardeşim tekrar uykuya daldığında saçını okşamayı kesip onun öylece kenara koyduğu ev yemeklerini aldım, dolaba dizdim. Hâlâ kan veriliyor, doktorun demesine göre bu kadar kan kaybeden biri şoka ya da bir nevi komaya girmeliymiş ama kardeşim, hiç beklenmeyen bir anda kendine gelmişti. O ilk uyanıp da beni hayal ürünü sanması acayip komediydi, eğer o an korkmamış olsaydım şaka bile yapardım da hasta bir nevi komada denilen kişinin tak diye gözlerini açması kendimin hayal ürünü olduğunu bile düşünmeme yetmişti. Alaca eskiden de ne kadar güçlü biri olduğunu bize gösterirdi, şaşırmıyorum sadece hafifçe korktum.

Tekrar koltuğa oturduğumda olanları düşündüm; Kanat komutanın eğitiminden ayrılırken bana numarasını vermemişti ama başım sıkışır da aramazsam diye tehdit etmişti. Alaca'da yakını olarak onun aranması dikkatimi çekmeden geçmemişti. Maneviyattan önce gerçek sanıyordum, hatta ciddi ciddi öz abisidir diye bekliyordum; olmadığı çok açık. O zamanları iyice düşündüm; Oğuzhan, Kanat komutandan hep nefret eder gibi görünüyor, ona rağmen sürekli onu bir baba gibi gördüğünü söylemekten de geri durmuyor. Komutanla Oğuzhan arasındaki saçma ilişki yine gözlerimi doldurdu, üvey oğlan ve baba gibiler.

Telefonumu alıp Ogi'yi aradım, birkaç çalıştan sonra görüntülü görüşmemiz başladı. Saçma sapan bağıracağını bildiğimden Tekin rahatsız olmasın diye kulaklığımı taksam da bu sefer benim kulağımı sikti, "Kardoooo! Selamlar selamlar! Yine beni özledin değil mi?"

"Aşkından tutuşuyorum Ogi." İkimiz de gülüştüğümüz sıra durup kaşlarını çattı. Şu anda arkamdaki duvara baktığını, neden hastaneye benzer bir yerde olduğumu merak ettiğini gözlerinden anladım. "Hastanedeyim evet."

"Niye? Ne oluyor?" Konuşarak cevap vermek yerine kamerayı tersine çevirip uyuyan Tekin'i gösterdim, Oğuzhan'ın anında gözleri doldu, "Lan o benim badim değil mi? Çok büyümüş, boy atmış şerefsiz. Ne oldu, olay ne? Normal odadasınız diye endişelenmiyorum bak."

Kamerayı öne alıp sandalyede daha çok yayıldım, "Bizim bela mıknatısına rahat nefes almak haram, bro. Sen de biliyorsun." Anında keyifle güldü. Olayı ona anlattığımda göz devirdi.

"Taso bu şanssızlıkla çok yanlış bir yolda. Abi, bir çocuğun yüzü hep güler de kaderi hiç mi gülmez? Ama var ya, aha şuraya yazıyorum; yüz yaşına kadar da yaşar. Sakarlar her zaman daha çok yaşıyorlar oğlum. Hep bir yerlerine zarar geliyor ama sağlıkları ve dirençleri yüksek. Kanat komutanın elinden çıkıp da sakatlanmayan bir oydu." Oğuzhan'ın geçmişi hatırlatmasıyla istemsizce tebessüm ettim. Büyüyünce Kanat komutanı dövmek istemesenin tek nedeni onun acımasız eğitimleriydi ve gerçekten Taso, en az hasar alanımız oluyordu.

Şu anda konuşuyor ve sakinsem bu Tekin'le Kanat komutanın sayesinde. Eğer zamanında Taso'm, sessizliğinde paylaşılabileceğini göstermeseydi insanlara nasıl alışırdım, bilmiyorum. O hem çocuk gibi insanın içini ısıtıyor hem de bir aslan kadar güçlü, kuvvetli.

"Gene daldın. Konu ne zaman Taso'ya gelse dalıyorsun lan! Onun badisi benim oğlum, ben! Bebeğim ilk boşalmasını bende yaşadı."

Boşalma?..

"Ya siktir git, saçma sapan konuşma. Oğlum, Taso... Yemin ederim öz kardeşim olsa onu ancak bu kadar sevebilirdim. Karanlığıma ışık oldu diyorum, daha ne kadar anlatayım?" Konuştuğum sıra gözüm hâlâ mışıl mışıl uyuyan Tekin'deydi; hemşire ilaçların onu yarına kadar uyuyacağını söylemişti. Ayağa kalkıp üzerini güzelce örttüm ve geri yerime oturdum.

Kaçık AskerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin