03.13-

338 57 135
                                    

Tekin Alaca

Siktir. Koca bir siktir. Şırnak'ta Eser komutana deli derdim ya, onu geri alıyorum. Canım komutanım, dünyanın en aklı selim insanıymış. Atahan... Manyak piç kurusu. Korku nedir bilmiyor, ruh hastası orospu çocuğu insan israfı. Tamam, biz de bilmeyiz. Ama sırf ekibime güveniyorum diye de gidip teslim olma numarası çekmem anasını satayım.

"Siktir." Bağıran Olcay kayaya yumruk attı. "Manyak orospu. Mal! Yavşak!"

"Onu oradan çıkarmalıyız," demesiyle Şakir'e döndük. Değil mi kanka, bir senin aklın geldi.

Önüme dönüp tüfeğimi daha çok sıktım. Nereden baksan elli kişilik kafileyi burada bulduk, ormanın en zirvesinde, topraktan çok kayalık olan yerlerde. Dimitrios -Türk adını onda kullanmak istemiyorum- da bu kafilenin arasında, Türkiye'ye giriş yaptığı duyulunca onu almak için bizi gönderdiler. Senelerdir arada bir vatana giriş yapıp Mehmetçiklerimizi şehit ediyor, sonra ülkesine dönüyor. İstihbarat bu adamı tespit ettiği an sinyal çakıp biz jöhleri gönderdiler. İki gündür onları izliyoruz ama Atahan sanki hayatında hiç yapmıyormuş gibi susup beklemekten sıkılmış ve ani bir plan yapıp teslim oluyor numarası çekmişti. Şimdi de terörist kafilesinin ortasında, Dimitrios'un yani en çok komutan, uzman öldürmeyi seven piçin karşısında. Çok çok iyi bir tetikçiymiş, onu bu yüzden arada çağrıyor; kalekollardaki en iyi uzmanları, komutanları şehit ettirirlermiş. Ve o adamın karşısında komutanım savunmasız. Siktir!

"Dimitrios yavşağına zeki demişlerdi, komutanımızın teslim numarasını yaptığını anlar değil mi?" Dila'nın titreyen sesine, Şakir'in korkulu gözlerine, Olcay'ın bir abi gibi hepimizi toplamaya çalışmasını izledim.

Atahan intihar için oraya atlamadı, çıkar yolu bulmak için gitti. Yaşamak istediğini biliyorum. Ailesinden döndükten sonra onlarla telefonda konuşur olmuştu, hatta sanırım erkek kardeşiydi arayan onunla saatlerce konuşuyordu.

Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Bu Dimitrios ne yazık ki ölecek ama ölmeden önce komutanıma bir şey yaparsa bu dağların sivri uçlarını götlerine sokar, ibreti alem için de oradan almam, yaparım bunu.

Tüfeğimi bırakıp ayağa kalktım. Bizimkiler anlamayarak bana bakarken Türk bayrağı armasını ve montumun iç cebimdeki mini Türk bayrağını çıkardım.

"Ne yapıyorsun lan?" Soran Dila korku dolu gözlerle beni izliyordu.

"Kakam geldi, sıçmaya giderken bayrağımla gitmek istemiyorum," dediğimde Olcay'a baktım. Aramızda benim ne yapacağımı anlayan ilk o olmuştur ki çakır gibi parlayan kara gözlerinden belli, anladı.

Onları arkamda bırakıp uzaklaştım. Metrelerce ötedeki heval barınağına giderken Olcay'ın arkamdan dua okuduğunu duymuştum. Normalde bir çoban olup plan kurardım ama bu zirveye değil çoban, manzara severler bile çıkmaz. Dağın en zirvesindeyiz, onlar kuytuda kalan mağaradalar, bizlerse diğer dağdaki bir mağaradayız. Hafiften karlar ve buzullar var. Yani onların beni görebilmesi için metrelerce yürümem gerek. Eğer Atahan gibi direkt ellerine gidersem bir iş olmasından iyice şüphelenirler.

Yürümeye devam ederken iki dağın arasında akan dereyi gördüm, ardından belime takılı mataramı fark ettim. Eğer onların beni görebileceği kadar bir yerden su doldurursam bence bunun aralarına sızmak için yapılan bir plan olduğu belli olmaz. Zaten Atahan, yani Türk askeri ortaya çıktığından onun yalnız olmayacağını biliyorlar. Elime matarayı alıp gerçekten içmek için dereye yaklaştım ve ayak sesleri duydum.

"Dur orada," diyen adama dönmek yerine öylece beklemeye devam ettim. Beş farklı ayak sesi var, tüfeklerini duyabiliyorum. Biri enseme tüfek namlusu dayadığında ellerimi yukarıya kaldırdım, anında mataramı aldı.

Kaçık AskerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin