Elime bir defter verseler, resim çizmekten nefret eden ben, resim çizmekten zevk alabilirdim şu anda. O kadar sıkılmıştım. Bu nezarethane denen yerde tek başıma sıkıntıdan patlıyordum. Aynı zamanda endişeliydim. Belki de bütün hayatımı bir koğuşta, psikopatların arasında geçirecektim. Ama hala pişman değildim. O kelimenin yakınından bile geçmiyordum. O pislik annemi öldürmüştü ! Elbette hak ettiği tek şey ölümdü. Dünya üzerinde adalet denen şey yoktu, kendi adaletini kendin oluşturacaktın. Yani sadede gelirsek o adam hapishane köşesinde kalmayı değil, ölmeyi hak etmişti. En azından benim adaletimde. Kafamı kaldırıp tavana baktım. Artık baktığımda göreceğim tek şey bu mu olacaktı yani ? Gökyüzü değilde ifadesiz, beyaz tavan ? Yüzümü buruşturdum. Umutsuzluğa kapılmayacaktım. Belki de benimde hak ettiğim şey buydu ?
Kapıdan gelen sesle kafamı o tarafa çevirdim. Demir parmaklıkların ardında olmam yetmiyormuş gibi, birde başka bir kapının ardındaydım. İçeriye giren Baran'ı görünce kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. Onun burada ne işi vardı ?
" Neden kafesine köpek giren uyuz kafe sahibi gibi bakıyorsun ? "
" Öyle mi bakıyorum ? " dedim hemen. İçinde bulunduğum durum yüzünden boş bulunmuştum. Dediği şeyi tekrar düşününce yüzümü buruşturdum. Baran her zaman benzetme konusunda fail bir insan olmuştu. Hatta çoğu zaman onunla bu yüzden dalga geçerlerdi. Ama o, bu huyundan vazgeçmiyordu.
" İyi misin ? " dedi parmaklıklara iyice yaklaşarak. Başımı olumlu anlamda salladım. İyi miydim bilmiyordum ama daha kötü olduğum anlar olmuştu.
" Senin yanında olduğumu biliyorsun değil mi ? "
" Evet. Şu anda öyle gözüküyor. " Elini parmaklığa yasladı. Parmaklıktan birkaç adım gerideydim ve ayaklarımı kendime çekip oturmuştum. Kollarım bacaklarımın etrafında sarılıydı ve zemin kıçımı acıtsa da ayağa kalkmıyordum.
" Dokunabileceğin mesafedeyim. Bana ihtiyacın olduğu anda yanında biteceğim. "
Güldüm. Ama söylediği şey komik olduğundan değil, söylediği şeyin saçmalığından. " Nesin sen ? Benim koruyucu meleğim falan mı ? " Yüzü bir an düşse de kendini çabuk toparladı. Yere çöktü ve elini parmaklıkların arasından geçirerek elime dokundu. Neden bilmiyorum, elimi ya da kendimi çekmek için bir girişimde bulunmadım.
" Eğer istersen o da olurum. Sen ne istersen o olacağım. Seni seviyorum, neden anlamak istemiyorsun ? "
Omuzlarımı silkerek " Bir insanın beni seveceğine inanmıyorum. Berktuğ'dan sonra aşka olan inancımı kaybettim, " dedim. Ağzının içinde bir küfür mırıldandı ama tam duyamadım. Dudağını dişlerinin arasına alıp bana baktı.
" Neden herkesi bir tutuyorsun ? Ben ondan farklıyım. Olaya birde benim penceremden bakmayı dener misin lütfen ? "
" Etrafına bir bak. Sence tartışmamız gereken konu bu mu ? Bu gidişle insanlara bakabileceğim tek yer parmaklıkların ardı olacak. Sonuç olarak bu konu daha önemli. "
Başını onaylarcasına salladı. Elini hala çekmediğini fark edince elimi geriye çekerek ellerimizin ayrılmasını sağladım. Üzgün bakışlarını gözlerimle buluşturdu, görmezden gelmeyi tercih ettim. Allah aşkına ! Ne yaparsa yapsın Berktuğ'yu seviyordum.
" O konuyu hallettim. Sana en iyi avukatı ayarladım. " Kaşlarımı çattım. Bu konu ile ilgilenen kişinin dayım olduğunu sanıyordum. Ancak bir şey dememe fırsat kalmadan kapı tekrar açıldı ve içeri bir polis girdi.
" Sadece beş dakika demiştim. Artık çıkmalısın. "
Polis konuşurken ona kayan bakışları tekrar bana döndü. Beni baştan aşağı süzdükten sonra ayağa kalktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIR ZİNCİRLERİNİ
General FictionYaşadığı şehirden babasını öldürüp ayrıldığında başına neler geleceğini bilmiyordu. Hele 4 erkeğin birden kendisiyle ilgili planları olduğunu duysa aklını kaçırabilirdi.