45. Bölüm

266 29 1
                                    

Emre Aydın : Hoşçakal 

Merih denen adamdan nefret ediyordum. Merih denen adamdan nefret ediyordum. Merih denen-

" Şunu tekrar edip durmayı kes ! " 

Kaşlarımı çatarak Cansu'ya döndüm. Eskiden olsa korkacağı bakışlarıma aynı bakışlarla karşılık veriyordu. 

" Merih denen adamdan nefret ediyorum ! " Daha yüksek sesle söylemem karşısında yüzünü buruşturdu. Oturduğum çimenlere onaylamaz bir bakış atsa da sonunda yanıma oturmayı kabullendi. Oturacağı yeri iyice inceleyerek yanıma oturdu. 

" Ama ne kadar nefret etsen de baban olduğu gerçeği değişmiyor. Ah, birde seni o iğrenç yerden kurtardığı gerçeği. " Bunları zaten biliyordum. Ona olan nefretimin artmasının sebebi de buydu. Ya da onlara nefret olarak gösterdiğim ama tam olarak açıklayamadığım duygu. Onu avukat olarak benim karşıma kim getirdiyse beni çok iyi tanıdığı kesindi. Ondan kaçamayacağım tek yerde beni onunla konuşturmuştu. Konuştuğum anda biyolojik babama karşı yumuşayacağımı hesap eden kimse gerçekten çok zekiydi. 

" O adamı karşıma kim çıkardı ? " 

Sanki gizli bir şey biliyormuş gibi sırıttı. Ama soruma cevap vermek için herhangi bir girişimde bulunmadı. Sinirle derin bir nefes alıp verdim.
" Söylesene şunu Cansu!"
" Baran yaptı. Aslında babam en başta karşı çıktı. Ama Baran babamla iki saatlik bir konuşmanın ardından onu ikna etti. "
Nefesim şaşkınlıkla kesildi. Birkaç saniye için tek kelime edemedim. Bunu Berktuğdan hatta Göktuğdan bile beklerdim ama Baran beni ciddi anlamda şaşırtmıştı.
" Dilini mi yuttun? " dedi Cansu yüzündeki şeytani sırıtışla. Gözlerimi devirdim.
"Hayır sadece şaşırdım. Şaşıran insanların böyle tepkiler vermesi normal."
Dudaklarını büzüp ayağa kalktı.  Gözlerini gözlerime kitleyerek en ciddi ifadesini takındı.
" O çocuğa teşekkür etmek zorundasın. "
Evet, bunu da biliyordum. Ama duygularıma tam olarak anlam veremiyordum. Beni o adama karşı yumuşattığı için gidip boynuna mı sarılsam yoksa gidip o boynunu kırsam mı emin olamıyordum. Ama bunların ikisinide yapmadım. Cebime uzandım,  telefonumu aldım ve Baran'ın numarasının üzerine geldim.
" Bizim evin önüne gel. "
(...)
Oturduğum kaldırım taşına iyice yerleştim. Baran'ı gördüğümde kulağındaki cep telefonunu cebine koyuyordu. Gözleri beni bulduğunda kulağındaki minik küpeyi çekiştirdi ve bana gülümsedi. Cansunun sözlerini hatırlayarak bende gülümsemesine karşılık verdim. Bana nazik olmamı söylemişti. Tabi naziklik bünyesine tam anlamıyla ters olan biri ne kadar nazik olabilirse. Başkasının dediklerini genel olarak yapmazdım ama bu seferlik Cansunun dediği gibi olacaktım. Nazik... Baran sanki ilk defa gülümsüyormuşum gibi şaşkın bakışlarla gülümseyen dudaklarıma kitlenmişti. Dudaklarımdaki gülümseme yavaşça silindi ve yerini dümdüz bir çizgi haline gelmiş dudaklarım aldı. Erkekler bir kadının dudağına genelde onları öpmek istedikleri zaman bakarlardı. Yani Baran beni öpmek mi istiyordu?  Kaşlarımı çattım.
" Bir daha gülümser misin? " dedi yanıma ulaştığında. Cevabımı beklerken karşımda öylece dikilmek yerine yanıma oturdu.
" Neden? "
" Çünkü çok güzel gülümsedin. "
Gözlerimi birkaç kere kırpıştırdım. Sanki kelime dağarcığıma yeni bir kelime eklenmiş gibi duraksamıştım.
" İlk defa gülümsemiyorum yanında. Yani sen gülümsememi  ilk defa görmüyorsun. " 

Omuzlarını silkti. Gözleri tekrar dudaklarıma inince sinirlerim yay misali gerildi. Başımı yan tarafa çevirerek dudaklarımı görüş alanından çıkardım. 

" Dudaklarıma bakmayı kes ! Sapık mısın anlamıyorum ki ! Sen eskiden böyle değildin. " 

Hiçbir şey söylemedi veya hiçbir hareket yapmadı. Merak edip ona döndüğümdeyse kafasını geriye atıp bir kahkaha patlattı. Neden güldüğünü anlamadığımdan öylece duruyordum. Kahkahası bittiğinde geriye yaslanarak kaldırımın üzerine uzandı ve gökyüzüne bakmaya başladı. 

KIR ZİNCİRLERİNİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin