" Hadi, " dedi Baran Berktuğ gittikten birkaç dakika sonra. " Üniversiteye giden insansın, ödevlerin vardır. Seni eve bırakayım. " Kaşlarımı çattım. Sesinde bariz bir soğukluk vardı. Ne olmuştu şimdi ? Gözlerinin içine bakabilmek için kafamı ona doğru çevirdim ama bana bakmıyordu.
" Bir sorun mu var ? " dediğimde kafasını iki yana salladı. Köpeğimi kucağıma aldım. Artık yavaş yavaş sinirlenmeye başlamıştım ama alttan almayı denedim. " Emin misin ? "
" Evet, " dedi her harfin üzerine bastırarak. Sesi sertleşmişti. " Bir arkadaşımla buluşacağım. "
Arkadaşının kız mı yoksa erkek mi olduğunu merak ediyordum ama cesaretimi toplayıp soramıyordum. Ama merakımı yenmem için küçük bir olayın olması yetti. Esmer, kısa boylu bir kız yanımıza gülümseyerek geldi ve Baran'a arkasından sarıldı. Gözlerim Baran'ın omuzlarından sarkan ellere takılı kalmıştı.
" Baran ! Sen geç kalınca, biz gelelim dedik. "
" İyi etmişsiniz, " dedim gülümseyerek. " Bende tam gidiyordum. "
" Ne ? " dedi Baran şaşkınlıkla. Bunu ne için demişti bilmiyordum ama umrumda da değildi. Benim yanımdan ayrılıp başka bir kızın yanına gitmek için plan yapmıştı ne de olsa. Sanırım benim erkeklerden yana hiç şansım olmayacaktı.
Eve doğru ilerlerken bir yandan da kafamı dağıtmak için sevdiğim şiirlerden birini aklımdan geçiriyordum. Aynı zamanda ödev konum olan bir şeydi. Özdemir Asaf'ın Lavinia şiiri. Ancak yarısına gelmeden aklıma Baran ve kız geliyordu ve ben şiirin ş'sini unutuyordum. İçime oturan bir diğer konu da vardı ki Baran arkamdan gelmemişti.
Aman gelmesin, çokta umrumdaydı !
(...)
Aslına bakarsanız umrumdaydı... Lanet olası aklımdan çıkmıyordu. Camdan dışarıyı izliyordum ve aklımda o vardı. Sahile gidiyordum, yine aklımda o vardı. Yemek yerken, dizi ya da film izlerken hatta uyurken. Çocuk bilinç altıma işlemişti. Rüyamda bile onu görüyordum. Kafayı yemek üzereydim.
Arıyordu ama açmıyordum. Mesajlarını bakmadan siliyordum, sonrasında ne yazdığını merak ederek içim içimi yiyordu..
" Yine arıyor, " dedi Cansu telefonunu kaldırarak. Omuzlarımı silktim, ne yapması gerektiğini biliyordu. Telefonu ya açmayacaktı, açarsa da duşta ya da uyuyor olduğumu söyleyecekti. Bir haftadır böyleydi çünkü. Cansu telefonunu açıp hoparlöre verdiğinde koltuğa oturdum.
" Cansu, Dilan nerede ? Telefonunu yine açmıyor. "
Kaşlarını kaldırarak bana bakan Cansu'ya uyuyor demesini söylediğimde gözlerini devirdi. " Uyuyor. "
" Yeme beni Cansu ! Söyle ona açsın o siktiğimin telefonunu. Kafayı yiyeceğim lan ! Özledim, anlamıyor mu o insafsız. Kendinden mahrum ettiği yetmiyor, birde sesinden mahrum ediyor. "
İkimizde sessiz kaldığımızda karşı tarafta bir duraksama oldu. Sonrasında tekrar konuşmaya başladı. " Şu anda orada değil mi ? Gözlerini önündeki masaya sabitlemiş, beni dinliyor. Ben tanırım sevdiğim kızı. "
Yumuşamıştım. O sevdiğim kız dediği anda yumuşuyordum zaten. Neden böyle olduğunu bilmiyordum ama öyle oluyordu işte. Sonra arka plandan bir kız sesi çalındı kulağıma ve bütün o yumuşama buharlaşıp uçuverdi.
" Kapat telefonu Cansu ! " dedim. Sesimi duyduğunu biliyordum, itiraz edişlerini de duyuyordum ama tepkisizliğime geri dönmüştüm. Odama geçip müzik çaların sesini son ses açtım ve kafamdaki sesleri susturmaya çalıştım. İçime bir kıskançlık yerleşmişti ve gitmiyordu. Sanki ben ölsem bile o orda kalacakmış gibiydi. Lanet olası piç kurusuna kıskandığımı söyleyemiyordum. O bana özlediğini söyleyebiliyordu ama ben ona kıskandığımı söyleyemiyordum. Yatağımın üstündeki telefonumun ekranının ışığının yandığını görünce telefonumu elime aldım. 34 cevapsız aramayı es geçerek yeni gelmiş mesajı açtım. Bir haftadır ilk defa mesajını açıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIR ZİNCİRLERİNİ
General FictionYaşadığı şehirden babasını öldürüp ayrıldığında başına neler geleceğini bilmiyordu. Hele 4 erkeğin birden kendisiyle ilgili planları olduğunu duysa aklını kaçırabilirdi.