Asi gözlerini açtığında karışısında korku, hüzün ve heyecanla karışık gözlerle ona bakan bir Alaz bulmayı beklemiyordu. Bakışları adamın ela gözleriyle buluştuğu anda tüm yaşananlar zihnine anında dökülüvermişti.
Gece yarısı nefes almak için uyanıp alamadığını fark ettiğinde yardım etmesi için can havliyle annesinin odasına girişi ve kadının ne yapacağını bilemeyerek koşar adımlarla merdivenlerden inişi gelmişti gözünün önüne. Asi ise onun arkasından nefes almak için çabalayarak bakarken giderek daha da tıkanan soluklarıyla beraber son bir gayret merdivenin başına yığılmıştı.
Kafasından saniyeler içinde bir ton şey geçiyordu o sırada. Ölüyor muydu? Annesi onu öylece ölüme mi terk etmişti? Bu kadarını yapacak kadar ondan nefret ediyor olabilir miydi sahiden? Bu düşüncelerle beraber tıkanan boğazı sayesinde her geçen saniyede daha da az oksijen çekiyordu ciğerlerine.
Ölüyordu.
Anlamıştı hemencecik. Çünkü ne kadar uğraşırsa uğraşsın yetmiyordu aldığı nefesleri ona. Böyle tek başına öleceğini düşünmüştü hep. Ve düşündüğü de gerçekleşiyordu şimdi. Bir eliyle tırabzanı sımsıkı tutarken, diğer eli istemsizce boğazına yönelmişti sanki nefes almasına biraz olsun yardım eder diye. Fakat hiçbir işe yaramadı. Gözlerini kapatıp hızlı hızlı nefes alıp verirken, hayata bu şekilde veda edeceğini o bile tahmin edemezdi. Ölürken bile yalnızdı işte. Kısa hayatının trajikomik bir özeti gibiydi her şey.
"Asi?!"
Adını koca bir korkuyla seslenen kişi bir an için tüm düşüncelerini dağıtmış ve Asi'nin sık nefes alış verişleri arasında gözlerini açıp ona bakmasına neden olmuştu. Endişeyle dolu dolu olmuş ela gözler gözlerine baktığı anda ona cevap vermek istemişti ama yapacak durumda da değildi. Bu nedenle hırıltılı nefesleri arasında Alaz'ın adını bir kez daha söylemesini dinleyebilmişti sadece.
"Asi?!"
Alaz demek istemişti Asi çaresizce ona bakarken. Alaz çok korkuyorum. Ama nefesi öylece dururken bile yetmiyordu ki ona. Nasıl konuşabilirdi? Ölüyordu işte. Alaz da biliyor muydu öleceğini? Fark etmiş miydi onun gibi? Soramıyordu ona, nefes alabilse belki bir kelime de olsa çıkacaktı ağzından. Ama alamıyordu ki..
"İlacın!" diye bağırmıştı Alaz tam da o sırada. "İlacın nerede?!"
Asi buna da cevap verememişti. Tek yaptığı titreyen eliyle güçsüzce odasını işaret etmek oldu. Ve bunu yapmasıyla birlikte Alaz ışık hızıyla gözünün önünden kayboldu.
Dakikalar içinde kendisini ambulansın içinde yanında durmaksızın ağlayan Alaz ile beraber bulduğunda ise artık hiç umudu kalmamıştı. Düzelemiyordu bir türlü. Ne ölebiliyordu, ne de yaşayabiliyordu sanki o anda. Ne yaparsa yapsın ciğerleri gereken oksijeni çekemiyordu içine. Kabullenmişti bu gerçeği. Ölecekti.
Ölmek bir an için kolay gelmişti gözüne o anda. Alaz'ın elini sımsıkı tutan eli ve panikle kavrulan yüzüne bakarken ona üzülmemesini söylemek isteyip yapamamıştı bir kez daha. Bunun yerine var gücüyle sıkmıştı adamın elini tutan elini. Ama gelen o güç saniyeler içinde üzerinden çekilirken, zihni bulanmaya başlamış ve sonrasında da koca bir karanlığın içine çekildiğini hissetmişti. Gerisi ise yoktu.
Şimdi gözlerini açıp ona bakan tanıdık ela gözleri gördüğünde sanki kaldığı yerden devam ediyormuş gibi hissediyordu. Ne kadar süre geçmişti? İki saat mi? Üç mü? Beş mi? Emin olamamıştı. Alaz'ın üzerindeki pijamaya bakılacak olursa eğer çok uzun bir süre geçmiş olamazdı.
"Asi Kız? İyi misin?"
Bu sorusu karşısında kocaman yutkunmuş ama konuşacak gücü kendisinde bulamamıştı. Onun yerine adamın gözlerine bakarken uysal bir şekilde kafasını aşağı yukarı sallamakla yetindi. Alaz gözleri anında dolu dolu olmasına rağmen kocaman gülümseyerek tıpkı onun gibi kafasını sallamıştı karşılık olarak.