Oğuzhan Mısırlıoğlu
Hayat ne kadar zor olduğunu bana küçük yaşlarımda göstermişti, gözlerimi açtığımdan beri yetimhanedeydim. Çevremde hep benim gibi yetimler, kimsesizler vardı ve kader ortaklarımla yaşamak bir nebze kendime getiriyordu. Ama kaldığım yurt... Orada kaç kere sebepsiz dayak yediğimizi, ceza dolabına kilitlenip gecelerimi orada geçirdiğimi hatırlamıyorum. Daha üç yaşımdayken üzerimde kırılan sopaları yirmili yaşlarıma geldiğim halde unutamıyorum. Beni saldırgan kuduz köpek yapan yer orasıydı, büyüdükçe ben de onlara saldırıyordum. Sekiz yaşımdaydım bana vurmaya çalışanları kopartana kadar ısırmaya başladığımda. Saldırgan olduğumdan beni daha çok dövüyorlardı. Yurdumuz denetlenmiyordu, oradaki çocuklar günlerce aç uyuyordu da kimsenin haberi olmazdı.
Oradan kaçtığımda dokuz yaşıma yeni girmiştim, vücudumun her yerinde sopa ve kemer izleri vardı, altı gündür açtım. Bir restoranın çöpünden yemek yerken mutluluktan ağlıyordum. Allah'ın varlığına o zaman, çöpteki yemeği yerken inanmıştım. Hızır abiyle de orada tanışmıştım. Restoranın çöpüne bir rakun gibi saldırırken mutfak kapısından çıkan Hızır abi, elindeki çöp poşetiyle bana şaşkınca bakıyordu. Anında beni çöpten çıkarmış, etrafı kolaçan etmişti.
"Buradan yiyemezsin! Müdür görürse döver seni," diyerek diğer sokağa saklamıştı. "Adın ne oğlum senin? Bu halin ne, kim vurdu sana?" Derken yaralarıma korkuyla bakıyordu.
Vuracak diye o kadar korkuyordum ki ona cevap vermek yerine öfkeyle bakmıştım. Elini bana uzattığını, benim de delicesine ısırdığımı hatırlıyorum ama o kızmayıp yine de elini hareket ettirmiş, saçımı okşamıştı. Dişlerim hâlâ elinde olsa kalakalmıştım. O zamana kadar kimse saçımı okşamamış, sevmek için elini uzatmamıştı. Bir başın sevildiğini bile bilmiyordum. Canı acıyan oydu ama ben ağlamıştım. O kadar çok ağlamıştım ki Hızır abim, bana sıkıca sarılıp dakikalarca bırakmamıştı.
"Geçti, benim yanımdasın," derken onun da sesi titremişti. "Bundan sonra ben varım. Korkma."
Beni sakinleştirdikten sonra yanımdan kalkıp beklememi söyleyerek gitmişti. Gece yarısına kadar onu beklerken o sokağa hiç kimse girmemişti. Orada uyuyakaldığımı hatırlıyorum. Tekrar gözlerimi açtığımda sıcacık bir yatağın içindeydim, Hızır abi hemen baş ucumda yaralarıma merhem sürüyordu. Orada ne kadar ağladığımı hatırlamıyorum ama gözümdeki yaşla uyuyakaldığımı çok net hatırlıyorum.
Hızır abi de benim gibi yetimdi; babası kanserden öldükten sonra annesi onu öylece evde bırakıp başkasıyla evlenmeye gitmiş, yeni eşi arada bir eve para getirse de o parayla sadece bir tane ekmek alabiliyorduk. Hızır abiye her şeyi anlatmamdan sonra bir daha beni salmadı, yetimhaneye götürmedi ve bana yaşamayı öğretti. Oyun oynamayı, şarkılar söylemeyi, korkmadan uyumayı, ısırmanın kötü olduğunu, banyo yapmayı, yemek yemeyi öğretirken asla pes etmedi. Hayatımda ilk korkmadan sarılabildiğim... Hayır, hayatımda ilk defa sarıldığım insan oydu ve o da daha on altısındaydı. Ben biraz daha büyüdüğümde onunla işlere gittim. Herkese öz kardeşi olduğumu söylerken önümde durur, kimsenin bana el uzatmasına izin vermezdi ta ki ben korkmayı bırakana kadar.
On altı yaşımda uyuşturucuya düştüğümde ilk defa bana tokat atmıştı, tokadın sertliğinden dudağım patlamıştı ama onun gözlerindeki hayal kırıklığı kadar canımı yakmamıştı. Uyuşturucuyu bırakmam için beni eve kilitledi, kendi de yanımdan bir saniye ayrılmadı. Krizlerimde beni her şekilde sakinleştirmeye çalıştı, bazen vurdu ama hep sevdi. Uyuşturucuyu onun sayesinde birkaç haftaya tamamen bıraktım ve vurduğu her an için ağlayarak özür diledi, defalarca sarılıp öptü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaçık Asker
ActionTekin Alaca, ailesinin bakıcısı olmak için doğmuş ve ailesine mahkum bir çocuktu. Ailesinden habersiz girdiği Milli Savunma Üniversitesi sınavında tam puan yapar ve kapısına Harp okulları komutanı Resul Ereğli gelerek Tekin'i alıp onu devletin gizli...