"Yelda gelecekmiş de beraber otururmuşuz da..." Bilge adamın dudaklarını coşkuyla öperken ağzının içinde mırıldanıyordu. "Çok yalancı bir adam oldun."
"Öyle." Diyor Barış. "Sana dokunmak için dünyayı yakarım."
"Dokunsana..." Bir duvarı daha el birliği ile yıkmış yok etmişlerdi. Bilge, birkaç ay önce korktuğu çekindiği her şeyi barış ile yaşamanın tadına varmıştı. Adam onda öyle bir körlük yaratıyordu ki tek düşünebildiği ona daha çok dokunmak onu daha çok öpmek ve onu daha çok sevmek oluyordu. Delirmiş gibiydi. Öyle bir ruh hali içerisinde seviyordu ki çoğu zaman aklını yitirmekten korkuyordu. Kesinlikle normal değil."Önce konuşmamız lazım." Barış onun dudaklarından zar zor ayrıldı. Bilge Kaşlarını çattı ne konuşacaklardı ki?
" kötü bir şey mi oldu?"
"Kötü değil de..." Derin nefesler verdi adam. Kızı kucağından indirip oturttu yanına. " Tuncay abi aradı birkaç gün önce güzel bir haber verdi." Bu güzel haberi Bilge'nin nasıl karşılayacağını bilmiyordu. "Liverpool istiyor beni."
Barış'ın sesi söylediklerinin aksine kaygılı ve titrekti. İstanbul'da, Galatasaray'da kendine memnun olduğu, yaşamaktan keyif aldığı bir hayat kurmuştu. Bu hayatın en önemli bileşeni de kuşkusuz Bilge'ydi. Onunla olmak hem kendini kaybetmemesine, benliğini korumasına yardımcı oluyor hem de gerçek bir aşkı tattırıyordu. Tutkuları müthişti. Birbirlerine karşı en ufak bir şüpheleri kalmamıştı. Mutlulardı, daha da mutlu olmaya devam edeceklerdi.
Ancak her şey gibi hayatları da değişmek zorundaydı. Onlar hiçbir şey yapmasa bile elbet birileri bir şeyler yapacak ve farklı yollara sapacaklardı. "Daha cevap vermedim ama..."
"Bu çok güzel bir haber." Dedi Bilge adamın ellerini kavrayarak. Barış'ın futbola olan tutkusu ve başarmaya olan azmi adamda ilk gözlemlediği şeydi. Yani, aslında hayatındaki en iyi haberi almıştı.
"Babam da öyle dedi, Tuncay Abi de. Ben de..." duraksadı. Yanlış anlaşılmaktan ölesiye korkuyordu. "Biliyorsun yani Premier Lig'te oynamak istiyorum. 1 sene önce gelse bu teklif havada taklalar ata ata giderdim."
"Şimdi de öyle git." Bilge, adamın yüzünü kavrayıp alınlarını yasladı birbirine. "Ayrılmayacağız ya sonuçta. Her fırsatta gelirsin zaten."
"Sen de gelirsin." Dedi Barış hemen. "Bilge seni hiç bırakmak istemiyorum. Böyle yapabilsem cebimde taşıyacağım zaten. Yürütürüz onda bir sıkıntı yok da... ben nasıl senin özlemine dayanıcam?" Okulun bitmesine çok vardı. 1 koca sene ne demekti. Üstelik kız staj da yapmalıydı, bunu da biliyordu. Cebine koyup hiçbir yere götüremezdi yani.
"Bitanem çok güzel bir fırsat geçmiş eline. Belki de tüm hayatını..."
"Hayatımızı."
Güldü Bilge. "Tamam, hayatımızı değiştirecek bir fırsat. Üstelik sonunda istediğin yerde olacaksın. Bu ödememiz gereken ufak bir bedel."
Doğru söylüyordu kız, haklıydı. İç geçirdi. "Bu haftasonu görüşmek için İngiltere'ye gideceğim. Yani benim cevabımı bekliyorlar, ben tamam dersem 10 gün sonraki kampa yetiştirmeye çalışacaklar."
İşte bunu beklemiyordu Bilge. Her şeyin bu kadar çabuk gelişeceğini düşünmemişti. 4 gün sonra İngiltere'ye gidecekti demek adam.
"Kal dersen kalırım.""Kalmazsın Barış." Bilge, Barış'ın kariyerine ne kadar değer verdiğini ve bu uğurda gözünü nasıl kararttığını biliyordu, şahitti. "Ben de sana bu haksızlığı yapmam zaten."
Sessizleştiler. Barış dut yemiş bülbüle döndü. Geriye yaslandı. Onun bu hallerine içi gidiyordu Bilge'nin. Ne kadar zorlandığıni görüyor, her şeyi mahveden insan olmaktan korkmasını anlıyordu.
Adamın kucağına çıktı tekrar. Ensesindeki saçlardan kavrayıp dudaklarına uzandı. Uzun uzun, doya doya öptü. Son gibi değil, ilk kez öpüşüyorlarmış gibi. Aldığı karşılık da tıpkı kendi öpücükleri gibiydi. "Güzelim benim..." diye mırıldandı Barış. "Kurban olurum sana, yavrum, bitanem." Elleri kızın kalçasına gitti, iyice yerleştirdi kucağına. Öpücükleri derinleşti, Barış'ın şortu da indi aşağı.
Kızın elbisesini çıkarmadı. Beline doğru toplayıp çamaşırını kenara sıyırdı. Acemi bir sevişmeydi. Ama ikisinin de aklını yitirmesine yetti.
****
Berkan, uzun zamandır Sinem'i yakından gördüğünde ne yapacağını düşünüp duruyordu. Sinem ona bağırabilirdi, sinir krizi geçirebilirdi, tüm apartmanı başlarına toplayabilirlerdi. Belki de polisi arardı. Hepsini yapabilirdi. Yapmaya hakkı vardı. Ama Berkan'ı gördüğünde ufak bir afallamanın ardından ona kapıyı açıp salonu göstermesini beklemiyordu adam.
Salona adımlarken bacakları titriyordu. Aldığı nefes bir metal gazı gibi göğsünde ağırlaşıyor ve adamı ağlatacak kadar hassaslaştırıyordu. Sinem ona koltuğu gösterip oturmasını söyleyince kaldırabildi kafasını halıdan. Hakkı olmamasına rağmen kıza baktı.Çok solgun görünüyordu. Kolunun birinde bandaj vardı, boynundan asılıydı. Bir ayağı da hala alçıdaydı, koltuk değneğine asılıyordu. Bu doktorun bahsettiği topuğunun unufak olduğu ayağı olmalıydı.
Ama güzel yüzü kahve saçlarının ardından ona bakıyordu hala.
O geceyi hatırladı Berkan. 24. kattaki evinin salonunu aydınlatan zayıf lambader ışığının bu güzel kadının bedenine nasıl yansıdığını ve sağlıklı düşünmekten aciz bu adamı bile kendine o an hayran bıraktığını.
"Senin yüzünden intihar etmedim." Dedi Sinem bir anda. Berkan irkildi. O bu konuyu konuşmaya gelmemişti, istemiyordu da. Elinde sihirli bir değnek olsa hem kızın hem kendisinin hafızasından silerdi olanları. "Eğer onun için geldiysen yani vicdan yapma. Alakası yok. Sana gelene kadar hayatımda yüzbin tane daha sorun var."
"Aslında..." cebinden özenle katladığı bandanayı çıkardı. Sinem'in kokusundan eser kalmamasimına rağmen günlerdir bileğine doladığı, yastığının altına koyup öyle uykuya daldığı bu bandanayla vedalaşmak hiç kolay olmamıştı. "Sevmiştim. Haftalardır bileğimde." Kızın gözlerine bakma cesareti buldu. "Saklamak istiyordum ama senin benden daha çok ihtiyacın var."
Ne diyeceğini bilemedi Sinem. Zerre inanmıyordu onun bu yumuşak tavırlarına. Bandanayı çekip aldı. Uzun uzun zaman sonra, ilaçları kullanmaya başladığından beri ilk kez öfkelendiğini hissetti.
"Bu bana ait."
"Biliyorum."
"Sen benimle ilgili hiçbir şeyi hak etmiyorsun."
"Evet."
"Ayrıca," sinem koltuğa tutunarak ayaklandı. "Bu halde olmamın temek sebebi değilsin ama sebeplerinden birisin."
Berkan da ayaklandı. Koltuk değneksiz alçıdaki ayağının üzerine basan kız için endişelenmişti. "Benim için hiçbir şey ifade etmiyorsun. Sadece seninle yattığım için pişmanım, bu kadar."