Bilge'den
Kapımı gecenin bu saatinde çalacak tek bir kişi tanıyordum. Bu yüzden ona olan sinirime ve kırgınlığıma rağmen vestiyerin aynasında saçlarımı düzeltip yanaklarımı sıkıştırarak pembeleştirdikten sonra açtım kapıyı.
Gelmesini beklemiyordum. 3 gün sonra İzmir'e maça gideceklerdi, yoğun bir antrenman tempoları vardı ve Riva'dan buraya gelmek de öyle kısa sürecek bir şey değildi. Elbet gelirdi, görüşürdük. Ama bu görüşmeleri de araya bir yere sıkıştırır yerine getirmesi gereken bir sorumlulukmuş gibi davranırdı.
Oysa şimdi kapıyı açtığımda yakışıklı yüzüne bakıyor, onu ne kadar özlediğimi fark edip karnım buruluyorken onun da gözlerinde hem öfke hem de özlem vardı.
Bir şeyler söylemek için ağzımı açtım ama sustum. Gözlerimin içine bakarak iki adım attı içeriye. Ben de onunla birlikte geriledim. Omzundaki ufak çantayı yere koydu. Sonra ansızın, hiç beklemeden ve beni de bekletmeden dudaklarımızı birleştirdi. Yumuşak bir öpüş değildi. Daha ziyade beni neredeyse ittirerek sırtımı duvara yaslayıp kolları arasına hapsettiği bir mücadele haliydi. Yemek istiyor gibi oynattı ağzını. Kıvrandım, inledim. Konuşmamız gereken o kadar şey olmasına rağmen kendimi ona teslim etmekte hiçbir tereddüt göstermedim.
"Bilge..." Bacaklarımdan kavrayıp beni bir oyuncakmışım gibi kucağına aldı. Beline dolandım. Pantolonunun önündeki şişlik öylesine yakın temas ediyordu ki bana aklımi yitirmek üzere olduğum bir delilik halindeydim. "Aşkım..." o da sayıklayıp durduğu bir delilik halindeydi.
"Dur," Son irade kırıntımla ittim geriye. Bacaklarımı çözdüm, indim aşağıya. Hala koyu gözleriyle ve kırmızı suratıyla bana bakıyordu. "Bana 6 ay cehennemi yaşatıp ilk görüşmemizde sevişemezsin benimle."
"Bilge..." Eliyle yüzünü sıvazladı. Ağzını bir açıp bir kapadı. Söylemek istediği bir şeyler vardı da sanki nereden başlayacağını bilemiyordu.
"6 ay boyunca bir kez arzulamadın beni." Aklımı kemiren bu konuyu açıp artık ne sormam gerekiyorsa soracaktım.
"Ne?" Şaşırdı, hayretle yüzüme baktı. "Seni arzulamadım mı? Kafayı mı yedin? Bunu nereden uydurdun?"
"Uydurdum mu? En son ne zaman suratıma bakıp iki güzel laf ettin? Hatırlıyor musun? Çünkü aylar oldu ben hatırlamıyorum Barış. Yoksun resmen. Sözde birlikteyiz ama ayrılsak da ancak bu kadar iletişimimiz olurdu."
Gözlerini kapatıp derin bir nefes verdi. Haklı olduğumu biliyordu. Özür dilemesi gerektiğini, hata yaptığını... Ama işte kendi yaşadıklarının çetelesini tutmaktan benim yaşadıklarımı göremeyecek kadar körleşmişti.
"Neler yaşadığımı biliyorsun."
"Sen benim neler yaşadığımı biliyor musun?"
"Bilge!" Sesi yükseldi. Barış hiç kavgacı biri değildi esasında. Biz tartışırken de sonrasında da hep alttan alan, sakin kalan oluyordu. Ama belli ki başarısızlık ve kendini gösterme isteği onun karakterinde defolar oluşurmuştu, tıpkı benimki gibi. "Birbirimizi zor zamanımızda hoşgörmeyeceksek neye uğraşıyoruz?"
"Bu hoşgörüsüzlük değil Barış. Bu başka. Ya sana dedim ki-" Gözlerim doldu, nefesim tıkandı. İstemsizce ağlamaya başladım. "Sana o kadınla görüntü verme, istemiyorum dedim. Umursamadın beni. Bildiğini okudun."
"Bilge..."
"Konuşma!"
"Belki beni oynatırlar diye yaptım!" Derin bir nefes daha verdi. Elleri yüzümü kavradı. Alınlarımızı yasladı. "Kurban olurum ağlama Bilge. İçim gidiyor."