elliüç

2.6K 335 227
                                    

Sevgili Sinem,

    Stajımın ikinci ayında durmadan bir yerlere koştururken sıklıkla aklıma geliyorsun. Bana yazdığın o tatsız mektubu ilk okuduğumdan beri hep sana bir mektup yazmak istemiştim. Ancak o kötü anılara tekrar gömülmeni, üzülmeni istemedim. Ama sen artık iyileştiğine göre ben de sana bir mektup yollayabilirim.

  Ben senin düşündüğün kadar, sandığın kadar doğru bir insan değilim Sinem. Hiç olmadım. Seninle yaşarken de sık sık haksız olduğum konular oluyordu, sadece senden nispeten daha sakin olduğumdan bana da hep ben haklıymışım gibi geliyordu. Kendimi de seni kandırıyordum Sinem. Sen tüm öfkenle, hırsınla, hatalarınla tam anlamıyla gerçek bir insanken ben kalabalık meydandaki bir heykel kadar ruhsuzlaşıyordum. Tüm gözleri üzerimde hissediyor ve söylenilen her şeyi duyuyorum. Bu yüzden hareketsiz kalmak, yerimden bir milim dahi olsa oynamamak bana en güveniliri, en makulu geliyordu. Çünkü ancak o zaman güvende olabilirdim.

  Ama öyle değil Sinem. Bu güvende olmak değil. Her şeyi müthiş kafaya taktığın, her anını zehir eden bir anksiyeteyle mücadele ettiğin bok gibi bir hayat. Rezalet bir şey. Güvende olmak ne bilmiyorum, sanırım hiç olmadım. Çünkü meydanda öylecesine dikilirken bile olmayan fısıltıları duydum ben.

  Senden iyi değildim.

Şimdi mektubun itiraf kısmına geçeceğim.

  Barış'ı gördüğüm ilk andan itibaren aklımda sadece onunla sevgili olmak hayali vardı. 14 yaşındaki ergen bir kız çocuğu gibi eğer karşıma çıkmışsa eninde sonunda benimle olacağına inanmak istemiştim çünkü. Onun ilgisi, benimle görüşmeye devam etmek istemesi öyle heyecanlandırdı ki etrafımda ne olup bittiğini anlamıyordum bile. Sonra Ahu'yu öğrendim. Olabilecek en tatsız biçimde bana ve Barış'a dair olan ümitlerim öldü.

  Sağlıklı, aklı başında bir insan yaşadığı bu hayalkırıklığından sonra en azından arkadaşlığını devam ettirmeye çalışır, insanların hayatını alt üst etmeye niyetlenmezdi. Yapılmasi gereken buydu. Peki ben naptım? Barış'ı canından bezdirdim, ilallah ettirdim. En sonunda karşısına çıkıp hislerimi söyledim.

  Şanslıydım Sinem. Başka hicbir şey değildi. Şanslıydım ki Barış sadece güzellik ve güçten etkilenen, seksle kafayı bozmuş bir adam değildi ve beni gerçekten sevmişti. Öte türlı Ahu'ya karşı tırnak ucu kadar bir üstünlüğüm yoktu benim. Kaşlarını çattığını hissediyorum, çatma. Böyle olduğunu sen de biliyorsun. Hiç canlı görmedin o kadını. İlah gibi. Barış ile yan yana o kadar güzel duruyorlardı ki sanki bir masaldan fırlamışlardı.

  Barış'ın o gece neden kapıma gelip beni sevdiğini söylediğine inan hala anlam veremiyorum.

  Üstelik ona asla istediği gibi bir ilişki vermedim, hala vermiyorum. En başlarda öpmeye, dokunmaya bile çekiniyordum. Binlerce sebebi var bunun. Binlerce. Ama en büyüğü ve en canımı acıtanı annemin bana orospu muamelesi yapmasıydı. Mersin'de, babamın eve geldiği ilk gün söyledikleri çıkmıyordu aklımdan. "Nasıl söylersin bunları bana? Nasıl yakıştırırsın? Liseden beri çalışıyorum, hep 3 kuruşun hesabını yaptım. Bunca sene bu kadar şeye katlandıktan sonra aklının ucundan bile geçmemesi gerekirdi!"

  Bunları demem gerekiyordu anneme. Ama diyemedim. Sinem... Şimdi sana bir şey itiraf edeceğim. Ve yeryüzünde sadece senle ben bileceğiz bunu.  Ben sanırım Barış'ın gücünden de etkileniyordum. Evet, onu seviyordum. Ama imkanlarını kullanmanın hoşuma gittiğini de inkar edemiyorum işte. Mersin'deyken elime bir kart tutuşturup bununla istediğimi yapabileceğimi söylediğinde itiraz etmiştim. Ama deli gibi kalbim çarpmıştı. Beni en iyi sen anlarsın. İçtiğin kahvenin, hamburgerin yanında söylediğin patatesin bile hesabını yapıyorsun çünkü. Tıpkı benim gibi. Seni taparcasına seven biri "Limiti yok, al istediğin kadar harca. Feda olsun sana."  dediğinde senin de kalbin öylesine çarpmaz mıydı? Sen de kabul etmez miydin? Ben cok yorulmuştum Sinem. Birazcık rahatlık istedim, eşitlik istedim. Hepsi bu.

false god // barış alper yılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin