kırkiki

3.6K 339 90
                                    

Yatağında uzanmış, elindeki atlı karıncayı çevirip dururken iki aydır yaşamaktan ne kadar uzak olduğunu fark ediyordu. Çok az yiyor, çok az konuşuyor, kullandığı antidepresan sebebiyle ağlamasa da mutsuzluğu yüzünden okunuyordu. Durumunun endişe verici olduğunun farkındaydı. İyi hissetme haline nasıl ulaşabilirdi bir fikri yoktu. Sanki mutsuz doğmuştu ve mutsuz ölecekti. İyi hissetmek neydi, mutlu hissettiği bir an var mıydı? Barış ondan ayrıldığından beri bu sorunun cevabını düşünüp duruyordu

  Başka dertleri de vardı. Bir işe ihtiyacı olmuştu ayrıldıktan sonra. Barış'a güvenip her şeyi öylesine boşvermişti ki bir anda tekrar bu yokluğun içine düşmek onu afallatmıştı. Birikmiş kyk'lar bitmişti. Sinem'e borcunu ödeyince zaten geriye pek bir şey kalmamıştı. Çalışmak zaruriydi artık. Binbir uğraş sonucunda restaurantın birinde part time iş bulmuştu. Genelde sipariş taşıdığı az da olsa mutfağa yardım ettiği bir işti. Tüm gün canı çıkıyordu.

  Sahaf rahattı. Pek bir şey yapmıyordu, günde 10 tane müşteri bile gelmiyor Bilge de çayı kahvesiyle oturup ders çalışıyordu. O zaman Kirya Eleni'nin verdiği paraya nasıl burun kıvırdığıni hatırlıyordu da... haksızlık etmişti kadına. Günde 6 saat masalar arasında koşturup her akşam üzerine sinmiş yağ kokusuyla eve gelince anlamıştı.

   Barış ile bir iletişimleri kalmamıştı. Adam, gerçekten de sanki dünden razıymış gibi bir anda onu hayatından çıkarıp kendi yoluna gitmişti. Üzülmüş müydü, canı acımış mıydı, Bilge kadar mahvolmuş muydu... Sanmıyordu kız. Onun tüm sevgisi, ilgisi istediğini alana kadardı. Sonrasında gözünün yaşına bakmadan kapının önüne koyuvermişti. Bilge'yi de hiç merak etmiyordu, en azından Bilge böyle düşünüyordu.

  Oysa iki gün önce Yelda'dan Bilge'yi aramasını istemiş ve kardeşi yanında telefonla konuşurken kızı dikkatlice dinleyerek nasıl olduğu hakkında bir fikir yürütmeye çalışmıştı.

"Ben de merak ettim seni, ne zamandır konuşmuyorduk."

"İyiyim," demişti Bilge. Ama sesi tam tersi sönük ve ruhsuzdu. Barış bunu çabucak anladı.

"Neler yapıyorsun? Anlat biraz."

  Geçen kısa konuşmanın özeti şuydu, kız tekrar çalışmaya başlamıştı, dersleri iyiye gitmiyordu, okulu uzayabilirdi, yazın Mersin'e gitmeyip İstanbul'da kalabilirdi.

  Telefon kapandıktan sonra Yelda, abisinin düşünceli suratına baktı, iç geçirdi. "Annem senin yanına kimseyi yakıştırmıyor zaten. Ona göre sana uygun bir kız var mı bilmiyorum. Her sevgilinde aynı şeyi yapıyor, sen de her seferinde onun lafını dinliyorsun."

"Bunun annemin söyledikleriyle bir ilgisi yok."

"Olmasın zaten. Bilge'nin seninle paran için beraber olduğunu düşünüyorsan ayıp sana."
 

Ses çıkarmadı Barış. Pera Palas'taki gecede Bilge'nin sarhoşken adama neler söylediğini bilse belki Yelda da tıpkı kendisi gibi düşünecekti. Ama anlatmadı.

"Sana inanmıyorum," dedi Yelda hayretl. "Ya para sıçıyorsun, para! Sadece bankadan aldığın faizle 4 tane ömür yaşarsın, aynı böyle. Milyonluk bileklik alıp sağa sola dağıtıyorsun." Ahu'ya hediye ettiği Van Cleef'lerden bahsediyordu. "Bilge senin ne paranı yedi? Faturasını mı ödedi senin kartından doğalgazını mı? Sen bunu para yemek mi sayıyorsun?"

"Öyle değil Yelda."

"Diyelim ki değil. Ya yese nolur? Ahu şimdiye kadar dünya paranı yedi senin. Gıkın çıkmadı. Neydi o arkadaşın, ismini unuttum, yeni mekan açacak diye 2 milyon borç vermedin mi sen buna?"

"Ulan aynı şey mi?"

"Değil tabii o arkadaşların bu paralara alışık çünkü, zenginler. O yüzden senin milyonlarını da yeseler, tamam diyorsun. Gücün Bilge'ye yetti."

"Ahu'ylayken..." Barış kendini açıklamak için derin bir nefes aldı. "Beni sevdiğini hissediyordum. Para mal mülk değil, onda da vardı gırla. Sadece beni sevdiği için yanımda durduğunu biliyordum. Ama... Bilge öyle değildi. Durmuyordu yanımda, görüşmek istemiyordu, öpmeme bile izin vermiyordu. Rahatsız oluyordu sanki benden. Bundan dolayı, anladın mı?"

"Kızı sikemedin diye yani bu yaygara?"

"Yelda!" Barış sesini öyle bir yükseltti ki tüm sitenin onları duyduğuna emindi. "Abinim ben senin! Doğru konuş benimle."

"İstediğin kadar bağır, ancak böyle üste çıkmaya çalışırsın."

   Daha fazla dinlemeye tahammülü yoktu. Kalkıp gitmeye yeltendi ki Yelda onu kolundan tutup kendine çevirdi. "Hayatında bir kez ne yokluk gördün ne parasızlık. Ben de öyle. Bilge'yi yargılamaya zerre kadar hakkımız yok."

  Bu sözlerdi Barış'ın yanlışlarını yüzüne vuran. Tamamı ile hatalı olduğunu kabullenmek büyük işti.  Büyük erdem gerektiren, meşaketli ve Barış gibi etrafındaki herkes tarafından yüceltilen insanlar için zor bir iş. Bilge'den özür dilemek, haksız olduğunu kabullenmek öyle hemen yapabileceği bir şey değildi. Her şeyden önce zaten kızın karşısına çıkması doğru olmazdı. Onu evlerinden kovduktan sonra özellikle.

  Bu yüzden başka şekilde rahatlattı kendini. Kulübün çalıştığı avukatlarsan İhsan Bey'i aradı. Herhangi bir öğrenciye burs vermek isteyip istemediklerini sordu.

  İşte Bilge elinde atlı karıncayı çevirirken onu arayan ve devletin verdiğinden 4 kat fazla bursu verebileceklerini söyleyen İhsan Bey'in hukuk bürosunun bir başka avukatıydı.

false god // barış alper yılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin