Bilge, Barış'ın kapısını sertçe yumruklarken bir yandan da kucağındaki kutunun içindekileri tutmaya çalışıyordu. Belediye otobüsüyle gelmişti buraya, taşıyacağım diye canı çıkmıştı zaten. Sinirleri tepesindeydi. Bir daha bastı zile, ayağıyla tekrar vurdu kapıya.
"Noluyoruz?" Dedi kapıyı açan Barış. Bilge'nin yüzünu görünce afalladı. İki aydır görmediği yüzünün solduğunu, bedeninin zayıfladığını fark etti. "Napıyorsun? Bu elindeki ne?"
Bilge onu aşıp içeri geçti. Adam müsait mi, onu kovduğu evine tekrar alır mı diye düşünmedi. Ancak salonun ortasına ilerlediğinde evde başka birinin, başka bir kadının olabileceği fikriyle yüzleşti. Bu düşünce ona hiç iyi gelmedi. Kutuyu yere bıraktı. Karşısındaki Barış ona hala soran gözlerle bakıyordu.
"Ben senden para mı istedim?" Aptal değildi, burs basvuru tarihleri ne zaman olurdu, dernekler ne miktar burs verirdi hepsini biliyordu. Hayatı burs kovalamakla geçmişti. Kimse, dönemim bitmesine 1 hafta kala kendisine 9 ay önce başvuru yapmış bir öğrenciye devlet bursunun 5 katını vermezdi.
"Ne diyosun sen?" Barış inkar etmenin en mantıklı olduğuna karar verdi. Çünkü sağlık bir zihinle yapmadığı eylemlerin hesabını veremeyecekti Bilge'ye. Zaten kız da ne söylenirse söylensin ters gidecek gibi bir ruh halindeydi.
"Benim için yaptığını söylediğin her şeyi burnumdan getir, beni evinden kov, kapının önüne koy. Sonra böyle işler çevir arkamdan."
"Arkandan iş falan çevirmedim." İnkar bir işe yaramayacaktı. "Sana da iyilik yaramıyor." Lafı tamamladıktan sonra kızın gözlerine bakma gafletine düştü.
İlk tanıştıklarında gördüğü ışıltıdan ve sevecenlikten uzaktı. Balık gibi boş bakıyordu Bilge ona. Yine de yüzündeki hayalkırıklığını yakaladı Barış. "Beni bu hale getirdikten sonra iyilik falan yapma bana. Sana dair her şey beni üzüyor, anlamıyor musun yoksa hoşuna mı gidiyor?"
"Ne hoşuma gidecek ya! Delirttin beni, kafayı yedirdin! Gel deim gelmezsin, her dediğime zıt gidersin, beni buraddeye getirirsin sonra sen beni evden kovdun Barış! Ne yapacaktım ya? Lan yüzüme bakmıyordun!"
"İnanmıyorum," bilge hayretle elini dudaklarına götürdü. "Ben suçlu oldum şimdi. Ya ben senden sadece biraz zaman istedim, saygı istedim. Çırpındım sen beni anla diye ama nafile. Bin sene geçse bizim seninle aynı dili konuşmamız imkansız." Eğildi kutuya. Telefonu ve tableti kutusuyla birlikte koltuğa attı. Sonra sıra Barış'ın kartıyla aldığı kabana ve çizmeye geldi. Kendinki epeyce eskidiğinden Barış'ın kartıyla aldığı ilk şeyler bunlar olmuştu. Epey giydiğinden eskimişti ama yapacak bir sey yoktu. Barış görsün istiyordu. O parayı neye harcadığını görsün. "Bilge napıyorsun?" Barış ona engel olmak için yaklaşmaya niyetlense de Bilge tek bir bakışıyla durdurdu onu. Sonra devam etti. Bir atkı çıkardı, bir bluz, 3 çift çorap, iki de etek. Sonra bir fatura yığını. "Geçen ayların doğalgaz faturaları bunlar. Yarısını senin karttan ödedim hep. Bir de birkaç kez markette kullanmıştım, onların hesap dökümü."
"Bilge saçmalama."
"Ödeyeceğim sana hepsini. Yani şimdi değil ama..." Barış iki adım atıp yaklaştı kıza. Koluna dokunmaya yeltendi. Bilge geri çekildi. "Aydan aya öderim."
"Bilge lütfen! Kapat şu bahsi. Benim derdim para değil."
"Ibanını atarsın bana."
"Bilge yeter!"
"Atmazsan da karta yatırırım tekrar. Hesap senin adına zaten. Borç bitince kartı da keser atarım."
Barış elleriyle yüzünü sıvazladı. Hayatında hiç bu kadar utandığını hatırlamıyordu. Bir günden bir güne onun para konuşmuşluğu yoktu ki. Ne ailesi ne kendisi öyle insanlardı. "Utandın mı?" Diye sordu Bilge. "Yüzüme bak," diye ekledi. Sakinleşmek için kendisine sırtını dönen adamı kolundan yakaladı, çenesini tutup yüz yüze gelmelerini sağladı. "Sen beni arayıp bankadan aradılar dediğinde ben de bu kadar utanmıştım. Hatta daha fazla. Bok gibi hissetmiştim kendimi. Üstelik biz seviştikten sadece 4 gün sonraydı. Sanki sana istediğini para için vermişim gibi davranmıştın, hatırlıyor musun Barış?"
"Bilge... aklımın ucundan bile geçmedi." Evet, belki Bilge'nin imkanlarını fütursuzca kullandığını düşünmüştü ama bu kadar. Onunla asla para için birlikte olduğunu falan düşünmemişti.
"Siktir oradan!" İlk defa küfretti kız yanında. "Aklının ucundan geçmemişmiş..." tekrar eğildi kutuya, bir sonraki sevişmelerini düşünerek aldığı iç çamaşırlarını da bıraktı çoraplarının üzerine. "Bir daha benim için hiçbir şey yapma, hiçbir şey."
Adamın yanından geçip hızlı hızlı kapıya yöneldi ki Barış onu kolundan yakaladı. "Müzik kutusunu unutmuşsun." Yüzleri birbirine çok yakındı. Nefesleri çarparken Bilge öfkesiyle birlikte aşkının da hala ne kadar kuvvetli olduğunu hissediyordu. Şu suratı sabaha kadar tokatlamak, küfretmek, bağırmak ve sonra da kollarında uyuyakalmak... Böyle karmaşık bir noktadaydı. "Sana aldığım her şeyi getirmişsin ya, müzik kutusu nerede?" Barış onu afallatmanın zevkiyle gülümsedi. Özür dileyecekti, defalarca kez özür dileyecekti kızdan. Ama şimdi değil. Gerektiğinde gerektiği gibi.
"Sevgili olduğumuz sırada aldığın her şey getirdim. Çünkü arkadaşım olan Barış bunların hiçbirini benim yüzüme vurmazdı."
Afallatmak demişti, bu olmalıydı. Midesine bir yumruk yemiş gibi büküldü. "Özür dilerim," diyebildi en sonunda. "Senin için bunları düşünememeliydim, hak etmiyorsun. Hem de hiç hak etmiyorsun." Kızın yüzünü avuçladı. Bir müddet izin verdi Bilge gözyaşlarını silmesine. Bu teni, dokunuşu çok özlemişti. "Arkadaşın olarak kalsaydım keşke. Bu kadar kalbimiz kırılmazdı. Tekrar özür dilerim Bilge." İyi gelmiyordu kıza. Tek yaptığı onu üzmek, ağlatmak ve sınırlarını zorlamaktı. Üstelik o kadar çok kırılmıştı ki birbirlerine, ikisi de, bu saatten sonra hiçbir şey düzeltilemezdi.
"Herhalde yattığın birine söylenecek en son şey keşke arkadaş kalsaydık demek olurdu." Bilge onun ellerinden kurtulup gözyaşlarını sildi. "Seni bilemem, belki o hastalıklı fantezi dünyana yakın arkadaşını dahil edip onu siktikten sonra pişman olmuşsundur," Parmağını ona doğrulttu. "Ama ben sevdiğim insanla birlikte olduğum için pişman olmadım. İyi ki arkadaş kalmamışız." Toparlanıp çıktı evden.
