52. Lidena "En yakın düşman"

946 132 61
                                    

 
    Her şey nasıl mı bu raddeye geldi? Aslında her şey fazladan kaynaklandı. Fazla sevmekten, fazla güvenmekten, fazla üstüne düşmekten. Her şeyin fazlası zarardı. Sevmenin bile. Kim bilebilirdi Lidena Eris'i koruyup kolladığı için onun daha fazlasını istemesine sebep olabileceğini? Ya da Eris nereden bilebilirdi, karıncayı bile incitmezken, bir kıza aşık olup kıskançlıktan gözünün dönebileceğini?

   Ayrıca o Lidena tarafından yaralanmıştı. Olabilecek en kötü biçimde.

   Elini gözünden çekemiyordu. Orman aşağı deli gibi koşarken göz yaşları açık yarasına denk geliyor daha da yakıyordu. Canının acısına mı ağlıyordu yoksa içindeki bu inanılmaz histen bilemiyordu. En sonunda dere kenarında bir yere düştüğünde hıçkırarak soluklandı. Titreyen ellerini gözünden çekti sessizce. Gözünü açtığında bir şey göremediğini fark etti. Gözü...

   Telaş içerisinde emekleyerek dereye koşmuş ve ellerini yere dayamıştı. Eğilip de suya baktığında yüzündeki uzun kesiği gördü sağlam gözüyle. Sağ elini dehşet içerisinde yüzüne yaklaştırdı. Kirli parmak uçları yaranın etrafında gezindi. Canı artık cidden yanıyordu.

  Ve Eris o gün öğrendi.

  Kötü olmak için kötü doğmaya gerek yoktu.

.
.
.

    Lidena elini tekrardan Fanra'nın sağ omzuna sapladı.

   "Ölemezsin." diye mırıldandı. Öfkeyle gözlerini gökyüzüne dikti ve derin bir nefes aldı. "Benim ellerimde ölemezsin. "

   Fanra'nın bedeni giderek soğurken gökyüzü hızla kararmaya başladı. Öyle ki bulutlar üzerlerine üşümüştü. Lidena bir Tanrı değildi ama bu ölümü kabul de edemiyordu. Ölemezdi.
  
  Bir şeyleri feda mı etmesi gerekiyordu?

  Neyi feda edebilirdi?

  Kolunu?

  Bacağını?

  Genç kız gözlerini Fanra'da gezdirdi. Böyle ölmesine izin verebilir miydi? Üstelik buna sebep olan da kaçıp gitmişti.

  "Hatırlıyor musun?" dedi ellerini yaraya daha da bastırırken. "En çok mavi ateşin can yaktığından söz etmiştim." diyerek gökyüzüne baktı. "Yıldırımlar da mavidir. "

   Gözlerini kapattı ve ağır ağır eğdi başını. Siyah saçlarının kızıl uçları havalandı. Dalgalandı bir müddet. Tam kaşlarını çattığı bir esnada sırtına düşen bir yıldırım ile acıyla çığlık attı. Öyle bir ses çıkmıştı ki ormandaki bütün hayvanlar sağa sola kaçışmıştı. Başka bir yıldırım daha düştü sırtına. Lidena'nın gözleri maviye bulandı. Teninde gezindi elektrik. Geçtiği her yerde yıldırımdan yanıklar oluştu.

   "Böyle ölmeyeceksin! "

   Ellerini kaldırdı ve mavi elektrikten yeşil bir küre oluşturdu. Bir başka yıldırımın sırtına düşmesi ile sendeledi diz çöktüğü yerde. Toprak yavaş yavaş aşağı çöküyordu. Giderek dibe çöküyorlardı.

   "Cezasını çekmeye razıyım... "

    Yıldırım bir kez daha düşünce sırtına kapalı olmasına rağmen kan dudaklarından sızdı. Elleri arasındaki küre Fanra'nın üzerine düştüğü o anda bir başka yıldırım Lidena'yı mahvetti.

   Fanra'nın ölü bedeninin üzerine düştüğünde her şey için artık çok geçti. O, sözünü tutamamıştı. Tanrı ona bir kez daha hatırlatmıştı. O, Tanrı değildi. Dilediği gibi can alıp veremezdi.

    Asla.

   Şimşek yanıkları içerisinde yığılıp kaldığında büyük bir sağnak baş gösterdi. Köydekiler endişe içerisinde konuştular.

LidenaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin