Elindeki meyve sepetine bakarken yüzünü astı. Şimdi gidecek, baş başa bir de, kibirli bir kızın onu aşağılamasını dinleyecekti. Saçları bile düzgün kesilmemiş bir kız nasıl veliaht olabilirdi ki?Ayağının altında ezilen çimler ile kapısının önüne geldiği anda kapı açılmıştı. Henüz kapıyı bile çalmamışken çıkması Pasna'nın canını daha da sıktı. Gözleri özensiz kıyafetlerinden hemen sonra kılıca gitmişti. Ne yani, kılıcını da mı getirecekti?
"Sen Eris'i izle. Ben birkaç saate döneceğim." diyen Lidena ile kafasını kaldırmış ve çatıdaki adama bakmıştı. Siyah gözlü adam dik dik kendisine bakıyordu.
"Emredersiniz! "
Lidena, Pasna'ya kısa bir bakış attıktan sonra sessizce yanına gitti ve kendisini yönlendirmesi için bekledi.
Pasna, genç kız ile ormana doğru yöneldi. Yol boyunca hiç konuşmadılar. Lidena o kadar sessizdi ki arada bir arkasına bakmak zorunda hissediyordu. Sanki onu takip etmiyormuş hissine kapılıyordu. Sessizlik uzadıkça içindeki gerginlik hat safhaya çıkıyordu. En sonunda gölet ve göletin yanındaki ufak çardağı gördüler.
"Geldik."
Lidena gözlerini çevreden çekti ve gölete baktı. Genç adamın yanından geçip çardağa gittiğinde Pasna derince bir nefes almıştı.
"Tamam, sakinim."
Beraber çardağa oturduklarında Lidena ayakkabılarını çıkardı. Çıplak ayakları ile çardağın en ucuna geldi ve yere oturup ayaklarını suya soktu. Bu his dinlendiriciydi.
Pasna ise bir müddet onu izlemiş ve hiçbir şekilde ses çıkarmamıştı.
"Erkek olmamı mı isterdin?"
Gelen soru ile genç adam gözlerini ağaçlardan çekti ve oturduğu yerde doğruldu.
"Anlamadım?"
Lidena tekrarladı.
"Erkek olsam memnun olur muydun?" dedi Lidena. "Belki de babam bir kız çocuğu olduğum için pes etmiştir. Sonuçta amcamın bir oğlu varken tahta bir kız mı oturacaktı?"
Pasna ne diyeceğini bilemedi.
"Ben, bu şekilde düşünmedim." dediğinde Lidena ayaklarını salladı, su dalgalandı.
"Kibirli olduğumdan söz etmiştin?"
"İnsanlara tepeden bakıyor gibisiniz."
Lidena kafasını salladı.
"Senin küçük bir köyün var ve senin olup olmadığı bile belli değilken beni köyünden kovmak istedin. " dedi umursamazca. "Ben, benim olduğuma emin olduğum bir vatanda, yaşatmak istemediğim insanlarlayken, nasıl görünmemi beklerdin? "
Pasna bu düşünce ile öylece durdu ve düşündü.
"Ama sonuçta onlar sizin halkınız değil mi?"
Lidena durdu ve kılıcına baktı.
"Benim mi? "
Pasna kaşlarını kaldırdı.
"Sizin değil mi? "
Lidena gözlerini kıstı.
"Evcil hayvanın da olsa bir iyilik yaptığın zaman sana kötülük yapmasını beklemezsin. Eğer yaparsa onun sahibi olmak da istemezsin." diyerek Pasna'ya baktı. "Eğer hayvanını buzdan bozma bir kafeste beslersen, serbest kaldığında, ilk yapacağı şey sence ne olur? "
Pasna cevap veremedi. Ama bildiği bir şey vardı. Veliaht ve ailesi bu gibi soğuk topraklara sürgün edilmişti.
"Seni buzdan yontma bir sarkıt ile öldürür."
Genç adama etrafa bakındıktan sonra masadaki sepeti gördü. Hızlıca eline aldı ve biraz Lidena'ya yaklaştı.
"Yanınıza oturabilir miyim?"
Lidena dönüp ters bir bakış atsa da elindeki sepete baktı ve kafasını sallayarak izin verdi.
Pasna sessizce yanına geldi ve meyvelerden birini soymaya başladı.
"Bunun biraz vahşice olduğunu düşünmüyor musunuz? " dediğinde Lidena dönüp yeniden kılıcına baktı.
"Vahşilik nasıl tanımlanmalıdır? Bence vahşilik hayatta kalma iç güdüsü ile kazanılmış, saldırgan bir savunmadır. " deyince Pasna elinde meyve ile durdu ve genç kadına baktı. "Her an ölecekmişsin iç güdüsüne karşı ilk öldüren olma çabası."
Uzanıp da genç adamın elinden meyveyi aldığında ikisi de bir müddet sessiz kalmıştı.
"Peki, sırf bu içgüdü yüzünden karşınıza çıkan herkesi öldürmeyi doğru buluyor musunuz?" dediğinde Lidena dönüp genç adama baktı.
"Hakkında düşünüyorum."
"Şu anda mı?"
"Evet, baksana sapasağlamsın." diyerek meyveden bir ısırık alıp gelişi güzel bedenini süzdü. "Oysa ilk hırlayan sendin."
Pasna neyi ima ettiğini anlayınca gerginlik içerisinde güldü.
"Ben, özür dilerim. Bilmeden yargılamış gibi oldum sizi." dediğinde Lidena başını salladı."Asıl bilmeyen benim." dedi önüne dönerek. "Sürgünün kötü yanı bir yere kısılıp kalmak değil ya da görebileceğin yüzleri seçememek." diyerek elindeki meyveyi kaldırdı ve dikkatle inceledi. "Kötü yanı neyi ne kadar bileceğine karar vermeleri." dedikten sonra kafasını iki yana salladı. "Yönetim, halk ve tarih hakkında hiçbir bilgi edinmeme müsade edilmedi. Ama yapabilecekleri en büyük hatayı da yapmadan edemediler." demiş ve meyvesinden bir ısırık daha almıştı. "Bana dövüşmeyi öğrettiler."
"Peki, buraya gelmenizdeki sebep nedir? " dedi Pasna merakla.
"Babama yardım etmek istedim. Kardeşi savaşta ölürken oturup izlemek istemedim ama sanırım artık sebebim bu değil gibi." diyerek kaşlarını çattı. "Halkı görünce sinirlenmeye başladım. Kadınları, çocukları, yara bere içerisindeki babaları... Ben sürgünde bile sefalet görmezken halkın bu denli sefil olması beni öfkelendirdi. Artık tahtta gösteriş için oturan bir adamı destekleyemem. Babamın en sevdiği insan olsa bile."
"İmparatoru... " Diyerek başlattığı soruyu Lidena böldü.
"Tahtından kellesi ile indireceğim."
Pasna kanı donmuş bir şekilde baktı genç kadına. Tereddüt etmeyişi bile korkutucuydu.
"Ne kadar yeteneklisiniz ki? Sonuçta imparatorun bir ordusu var." dediğinde Lidena gözlerini kıstı.
"Ordusu mu? Kılıç tutmayı bilmeyen veletlerden mi?" Kafasını iki yana salladı. "Bini bir para etmez." diyerek dönüp Pasna'ya baktı ve elindeki meyvenin çekirdeğini avcu içinde sıktı. "Sence bir imparator soyu sadece atasının soyundan geldiği için mi imparator olur? "
Kafasını iki yana salladı.
"Hayır." dedi avcunu sıkarak. "Tanrı onlara güçlerinden birazcık üflendiğinde imparator olur. "
Elindeki çekirdek birden çatlayıp da filizlendiğinde Pasna şaşkınca filize baktı.
"Büyü yapabiliyorsunuz! "
Lidena ayağa kalktı. Sanki kumun üzerinde yürüyormuşçasına suyun üzerinde yürümeye başladı.
"Eğer bir kuşsan kanatların olmalı, eğer bir insansan düşüncelerin, eğer bir balıksan solungaçların olmalı... " diyerek göletin ortasına geldi ve ellerini hafifçe kaldırdı. Su onunla birlikte yükseldiğinde Pasna oturduğu yerden hızlıca ayağa kalkmıştı. "Eğer bir imparatorsan ona layık güçlerin olmalı."
Genç adam o an anlamıştı. Lidena'nın kudretini bizzat görmüştü. Tanık olmuştu. Hiç şüphesiz hem hayat verebilen hem de hayat alabilen biriydi.
Tıpkı bir;
İmparatoriçe gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lidena
FantasyEski Veliaht Guan'ın kızı olan Lidena, babasını öldürmüş olan amcası Zeord tarafından sürgünden çağırılır. Ancak İmparator Zeord'un oğlu veliaht Gablin savaşta ölmüştür. Tahta geçebilecek herhangi bir veliaht yoktur. Zeord, Lidena'yı da savaşa gönde...