Aradan geçen uzun sessizlik Lidena'nın kaşlarını çatarak konuşmasıyla bozuldu."Ben miyim?" dediğinde mistik yaratık güldü.
"Bilmem." dedi ve hırıltılı bir ses çıkardı. "Buradan çıkmayı başarabilirsen sensin." diyerek iyice uzaklaştı ama son söylediği net bir şekilde duyulmuştu. "Sonuçta buradan çıkabilecek tek şey ölüm."
O uzaklaştıkça artan yağmur genç kızı ıslarken arkasından bir ses geldi. Hızla kılıcını çekmiş ve dönmüştü ki ateşten bir tilki karşı çıktı.
"Hey! Hey! Ben sendenim!" dediğinde Lidena kuyruğu yanan ve kuyruğunun değdiği her yeri yakan hayvana baktı. Hiçbir şey demeden öylece baktı resmen. Çünkü bu küçük hayvan koskoca ormanı yakmıştı. Devasa bir yangın vardı ve o hiçbir şeye hükmedemiyordu. Bir müddet soluklandıktan sonra hızla arkasını döndü ve ağrıyan bedenini umursamadan koşmaya başladı.
"Nereye gidiyorsun?" diyerek yanında koşan hayvan her gittikleri yere yangını da getiriyordu.
"Uzak dur benden!" dediğinde tilki olduğu yerde döndü.
"Ama senin elçin benim." dedi durarak. Bununla birlikte Lidena da durmuş ve dönüp ateşten bozma hayvana bakmıştı. "Seni taşlara ben götüreceğim." dediğinde Lidena ona ve arkasındaki yangına baktı ve kafasını salladı.
"Tamam, önümden koş."
Tilki bir müddet düşündükten sonra gülmüş ve hızla önüne atlamıştı. Onun bastığı zemindeki otlar tutuştuğundan her biri Lidena'yı da yakmıştı. Öyle ki bu şekilde yarım saat kadar koştular. Genç kızın ayakkabıları yarı yarıya yanıp da en sonunda çıkarmak zorunda kalıncaya kadar.
"İşte, işte geldik, geldik!" diye konuştu heyecanla Tilki.
Lidena acıyan ayaklarını umursamadan birkaç adım attı ve önünde sonsuz gibi duran asma köprüye baktı.
"Karşıya mı geçmemiz lazım." dediğinde Tilki kuyruğunu salladı.
"Senin! Senin! Senin geçmen lazım, lazım!"
Lidena kaşlarını çatarak yanan ormana baktı ve Tilki'ye döndü.
"Sen ne yapacaksın?"
"Hiç, hiç, hiçbir şey." dediğinde Lidena Tilki'ye baktı.
"Orman yanıyor." diyerek yanmış ayaklarına baktığında Tilki sordu.
"Orman mı yanıyor? Yanıyor? "
Genç kız kafasını kaldırdığında ormanda en ufak kızıllık görmedi. Kaşları çatıldı. Sanki az önce cehennemden çıkma bir yer değilmiş gibi günlük gülistanlıktı.
"Ne oldu?" diyerek Tilki'ye döndüğünde yok olduğunu fark etti. Etrafa bakındı, sağı solu aradı ama göremedi. Eğer ki ayakları yara bere ve yanık içerisinde olmasa az önce yaşanılanların gerçek olmadığına inanacaktı. Ama ayakakları bas bas bağırıyordu. Yandık.
Kılıcının belindeki kemerini düzeltti ve köprüye bir adım attı. O adım attığı an karardı.
Sadece kendisinin yara aldığı bir hayal.
Kılıcını sıkıca tuttu ve hemen ardından kılıcı mavi bir ışık saçtı. Sallanan köprü üzerinde ağır ağır, temkinli bir şekilde ilerlemeye başlamıştı. Köprünün sonunda nereye varacağını bile bilmiyordu oysa.
Dakikalarca yürüdüğü esnada etrafı saran yoğun sisin ardında siyah bir silüet gördü. İki ya da üç metre uzunluğunda bir adam. Adam olamayacak kadar uzun ve şekilsiz. Olduğu yerde durdu. Kılıcının kabzasını sıktı ve derince bir nefes aldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lidena
FantasyEski Veliaht Guan'ın kızı olan Lidena, babasını öldürmüş olan amcası Zeord tarafından sürgünden çağırılır. Ancak İmparator Zeord'un oğlu veliaht Gablin savaşta ölmüştür. Tahta geçebilecek herhangi bir veliaht yoktur. Zeord, Lidena'yı da savaşa gönde...