29. Lidena

1.2K 168 40
                                    


    Köylülerin malları dağıtıldıktan hemen sonra biraz erzak ile genç adam ve Lidena tekrardan yola koyulmuşlardı. Bu sefer tek fark artık bir binekleri vardı. Devasa bir hayvan.

  "Bu lorgan..." dedi Eris tedirgin bir ses ile. "...bize zarar vermez değil mi? "

  Lidena yanı başlarındaki hayvana baktı ve tekrar önüne döndü.

  "Yapmaz."

   Eris kafasını sallayıp önüne döndü ve konuşmakta ısrar etti.

  "Peki, şimdi nereye gidiyoruz? "

  "Safran bulmaya. "

  Genç adam kaşlarını kaldırdı.

  "Safranı ne yapacaksın?"
 
   Lidena kılıcını diğer eline aldı.

    "Kullanacağım."

    "Zaten yeterince güçlü değil misin?" dediğinde durup mavi gözlerini genç adama dikmişti.

   "Bana değil, sana lazım. " dediğinde Eris kaşlarını çattı.
 
   "Bana da dövüşmeyi öğretselerdi belki senden de iyi olurdum." deyince Lidena kafasını iki yana salladı.

   "Muhtemelen dayanamayıp ölürdün." dedikten sonra kaşlarını çatıp durdu ve Eris'e döndü. "Ya da kazara kendini öldürürdün."

   Lidena'nın lafları ile genç adam içten içe sinirlendi. Sinirlenmemek ne mümkün. Sonuçta o da bir erkekti. Bir erkek için bu lafları küfür değil de neydi?

  "Sen bana öğretmeye bir başla, işte o zaman göreceğiz... "

  Genç kız başını salladı ve sonrasında sessizce arkasını döndü. Tam da düşündüğü gibi. Yabancı arkalarındaydı. Bir gölge gibi.

  İki gece boyunca yürüdüler. Bazen lorganın sırtında ilerlediler bazense kanatlarında uyudular. Zavallı lorgan henüz gelişimini tamamlayamadığı için uçamıyordu da.

  Son gecelerini bir kayanın altında geçirirlerken Şef Buran en gizemli rüyasını görüyordu.

  Devasa bir hayvan. Gökyüzünden ağır ağır süzülmüş, kırmızıdan yontma pençelerini evlerini çatısına geçirmişti. Uzun uzun köyü izledikten sonra evlerinin arkasına geçip bahçelerini kazmaya başlamıştı. Biraz eşeledikten sonra altın sarısından bozma safran bulup yemeye başlamıştı. Adam dehşet içerisinde hayvana bakarken boyununda bir tasma gördü. Belli belirsiz, yanıp yanıp sönen. Tam biraz daha dikkat edecekti ki bu sefer komşunun penceresinde bir çift göz gördü. Telaş içerisinde devasa hayvana doğru koşmuş, onu kovmak istemişti. Ama bir şey fark etti. Siyah kanatlarının kırmızı uçlu tüylerinden yere dökülen o kızıllık. O kızıllık topraklarını suladı...

    Buran telaşla kalktı yatağından. Terlemiş alnını iki eliyle sildikten sonra etrafa bakındı. Geliyorlardı.

   Ağırmış günün aydınlığı ile karısı Rahsan'ı uyandırmaya çalıştı.

   "Rahsan! Rahsan uyan! Geliyorlar. " diyerek yataktan indi ve saçlarını geriye doğru taradı. Koşarcasına odasından çıkmış ve kendisini evden dışarı atmıştı. İlk baktığı şey köyün çevresindeki dağlar oldu. Sonrasında ise merkezdeki büyük çan. Çıplak ayaklarını umursamadan koşarak çana gitmişti. Tüm gücüyle çanı çalmış ve köylüleri telaş içerisinde ayağa kaldırmıştı.
  
   "Ne oldu Buran? " diyerek hızla yanına gelen yıllanmış arkadaşına baktı Buran.

   "Geliyorlar Manra." dedi ellerini ovuşturarak. "Çok önemli biri geliyor. Hemen hazırlık yapmalıyız!" diyerek gözlerini köylülere çevirdi ve ellerini kaldırdı. "Kudretli bir misafirimiz geliyor! Hemen bir evi boşaltın! Orada konaklasınlar! Erkekler ağır işleri halletsin. Kadınlar yemek hazırlasın! Çok önemli biri geliyor! "

LidenaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin