Kir ve çamur içerisindeki saçları ile ağır ağır yürümeye devam etti. Kim bilebilirdi, o asma köprünün sonunun bir çöle çıkacağını?
Susuzluktan çatlamış dudaklarını hafifçe yaladıktan sonra ayakları kuma bata çıka yürümeye başladı. Kanı omzunda kurumuştu. Leş gibi kokuyordu ama can havlinden farkında bile değildi.
"Buralara kadar gelebilen tek insan!" diye bağırdı biri.
Lidena kılıcını sağ eline aldı ve koyu mavi gözlerini sesin geldiği yönde gezdirdi.
"Taşı elde etmek çok da zor değil, değil mi?"
Kaşlarını çattı, gözlerini kıstı. Sarımsı ışık o kadar şiddetliydi ki kumların gerisindekini görmekte zorlanıyordu.
"Henüz elime almadım." dediğinde garip bir kuş gördü. Bembeyaz tüyleri olan, uzun bir kuş. Kıpkırmızı gözü vardı ancak. Değerli bir mücevher gibi parlıyordu. Üstelik dikkatli baktığında diğerinin sarı olduğu fark etmişti. İki gözü birbirinden farklı renkte olan bir hayvan.
"Alamayacaksın."
Lidena kılıcını dizine sürttü ve öylesine temizledi.
"Sen kime inanıyorsun?" diye sorduğunda kuş kendisine yaklaşmıştı.
"Ben sadece beni yaratana inanırım. Yaratılmışlara değil."
Genç kız bu söz üzerine elinin tersiyle burnundan akan kanı sildi.
"Biliyor musun?" dedi gözlerini kuşa dikerek. "Hayatımda ilk kez bir yere aitmiş gibi hissediyorum." dediğinde kuş gülmüştü.
"Bu cehennemde insan yok."
Lidena da kafasını salladı.
"Belki de bu yüzden yakın gelmiştir."
İkisi uzun süre bakıştılar. En sonunda mistik hayvan kafasını iki yana salladı.
"Bir insanın canavarlara yakınlık duyması mümkün değil." demişti.
"İnsan değilimdir."
Kuş daha ne olduğunu anlamadan elini cebine attı ve dört parmağının arasına üç küçük bıçak yerleştirdi. Hızla elini savurduğunda üç küçük bıçak kuşun alnınaı yargeçmiimişti. Mistik hayvan bir anda kora dönüşüp yok olduğunda gözleri birer mücevher olarak kumlara düşmüştü. Lidena saçlarını geriye taradı ve ağır ağır yürüdü.
"Daha güçlü bir rakip olduğunu düşünmüştüm." diyerek yere düşmüş iki parça taşı eline aldı. Bunlar olabilir miydi? Bahsedilen taşlar.
Uzunca inceledikten sonra cebine atmıştı ki deprem oldu sanki. Çölün sallanması garibine gitti. Gözlerini hızla etrafta gezdirdi. Sessizce bekledi. Uzunca süre bir ses gelmedi. Bunun üzerine derince nefes aldı ve bir iki adım attı. İşte tam o an, kumdan, bir girdap oluştu. Kum kendi ekseninde dönerek içeri doğru akmaya başladığında hızla yukarı tırmanmaya başladı. Ama ne eli ne ayağı sert ve tutunulması mümkün bir yere denk geldi. En sonunda nefesini tutmuş ve kumlar ile birlikte girdabın içine girmişti. Her şey gözlerini kapattığı anda değişmişti. Kum suya dönüşmüştü sanki. Sırt buz gibi bir suya çarptığında dayak yemiş gibi acıdı canı. Hızla kendine geldi ve ayağa kalktı. O kadar da derin değildi zaten. Ayağa kalktığında su dizlerine geliyordu.
"Demek sıra bana geldi."
Islanmış saçları suratına yapışmıştı. Elleriyle geriye itip karşısındaki şeye baktı. Devasa bir yılan. Yemyeşil gözlerini gözlerine dikmişti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lidena
FantasyEski Veliaht Guan'ın kızı olan Lidena, babasını öldürmüş olan amcası Zeord tarafından sürgünden çağırılır. Ancak İmparator Zeord'un oğlu veliaht Gablin savaşta ölmüştür. Tahta geçebilecek herhangi bir veliaht yoktur. Zeord, Lidena'yı da savaşa gönde...