Ult, Fanra'nın eşyalarını özenle çantasına kaldırmıştı. Kasabalılar bu acı haberin ardından misafirleri için varlarını yoklarını ortaya koymuşlardı. Fanra'nın yakılmasına karar vermişlerdi en son. Özenle bir tabut hazırlanmış, tabutun altına devasa odunlar konmuştu.
"Bir anda gitmesi... " diye mırıldandı Lule. Üzülmüştü. Çok tanımıyordu ama üzülmüştü.
Herkes bir parça dal bıraktı odun yığınına. İyi dileklerde bulundular, türlü türlü dualar ettiler. En sonunda Ult elinde bir meşale ile yürüdü kalabalığın arasından. Gözleri artık kan çanağına dönmüştü. Ağlayamıyordu da. Tükenmişti. Ruhuna besleyen farklı bir şey bulmuştu. Hırs, intikam, azim...
Meşaleyi odunların arasına attığında alev yavaş yavaş büyümeye başladı. Kasabanın ortasında yanan ateş kara dumanını göğe salmıştı. Herkes kafasını eğip dua etmeye başladığı o anda büyük bir gök gürültüsü duyuldu. İnsanlar korku içerisinde titredi ve göğe baktı. Hemen ardından devasa yağmur damlaları yanmış ateşi hızla söndürmüştü.
Olya eğilip Pasna'ya baktı. Pasna da Paya'ya bakıyordu. Kimsenin ne olduğunu çözemediği o anda arkalarındaki kapı kırılıp ileriye doğru uçtu. Millet korku içerisinde geri çekildi.
"Lidena. "
Pasna'nın mırıltısının hemen ardından karanlık silüeti ortaya doğru çıktı. Üzerindeki beyaz kıyafet yağmur ile ıpıslak olmuştu. Sargılı ellerini yumruk yapmış, zorla yürüdüğü belli bir şekilde yürümeye başlamıştı. İnsanlar sağa ve sola adımlamış, ona geçmesi için yer açmıştı.
Ult ise dikkatle Lidena'ya bakıyordu. Çünkü ona göre Fanra'yı öldürebilecek tek güç Lidena'ydı.
Ama neden?
Genç kız kararmış gözlerini tabutun içerisindeki adama dikti. Ağır ağır, hiç acele etmeden. Tek kelime dahi etmeden yürüdü yanına. Yağmurun soğuğu falan işlemiyordu bedenine. Lidena bu gün bir kez daha Tanrı olmadığının dersini alıyordu.
Yanına vardığında eli genç adamın boynuna gitti. Atmayan nabzını bir kez daha dinledi. Gözlerini kapattı ve acıyı kabul etti Lidena. Hayatında yediği ilk kazık fazla ağırdı.
Elleri bir anda tutuşmuştu. Yağmur ona etki etmedi resmen. Ellerindeki sargılar kül olup yere düştüğünde kasabalılar mırıldandı.
"Ne yapıyor? "
Lidena tutuşmuş elleri ile odunların en tepesine çıktı ve Fanra'ya baktı.
"Bahsetmiştim değil mi? " diye mırıldandı saçları aniden havalanırken. "Ateş maviyken kendini bile yakar... "
Bir anda ellerindeki kızıl ateş mavi olmuş, sonrasında damla damla odunlara düşmüştü. Odunlar tutuştu. Yağmur etki edemedi böylesi bir güce.
Yağmurun altında yanan iki kayıp. Biri ölmüş ama diğeri mezara daha yakın. Ağlasalar daha az üzülür insan. Biri göçüp gitmiş hissetmez tabii acıyı yanarken diğeri diri diri, canlı kanlı.
"Majesteleri! "
Pasna'nın bağırışı alevler içerisindeki Lidena'ya etki etmedi. Ateş o kadar büyüdü ki kimse yaklaşmaya da cesaret edemedi.
"İntikamını alacağım."
Ult az buçuk duyduğu sözler ile yumruklarını sıktı. Demek ki Fanra'yı Lidena öldürmemişti. O zaman kim onlara böylesine saldırmış ve böylesine zarar verebilmişti?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lidena
FantasyEski Veliaht Guan'ın kızı olan Lidena, babasını öldürmüş olan amcası Zeord tarafından sürgünden çağırılır. Ancak İmparator Zeord'un oğlu veliaht Gablin savaşta ölmüştür. Tahta geçebilecek herhangi bir veliaht yoktur. Zeord, Lidena'yı da savaşa gönde...