Aniden nefesimin kesildiğini hissettim. Hayır, Reyes'in içinde bulunduğu duruma olan üzüntümden değildi. Zihnim çalkalanıyordu, gözlerim kapanıyordu. Uykum gelmişti, bedenim ağırlaşıyordu.
Scott'ın kafamın içinde yankılanan sesi birden yok oldu ve gözlerim tamamen kapandı.
Bembeyaz, etraf bembeyazdı. Başka hiçbir şey yoktu. Sanki beyaza boyanmış bir kutu içindeydim, belki de gerçekten böyle bir şeyin içindeydim çünkü etrafta ciddi anlamda hiçbir şey yoktu.
Birkaç adım attım. ''Hey, kimse var mı? Merhaba?'' Cevap yoktu. Seste yoktu. ''Acaba öldüm mü?''
''Hayır, henüz değil.''
Hemen arkamı döndüm. Beyaz boydan elbiseli, beyaz, beline kadar saçları, iki metreye yakın boyu ve göz bebeğini göremediğim renkte mavi gözleri olan bir adam bana bakıyordu. Uzun ve yine beyaz olan sakallarını da hesaba katarsak, çizgi film karakteri gibiydi.
Tek kaşımı havaya kaldırdım. ''Henüz değil, derken, ne demek istediğinizi anlamadım?''
Adamla aramda birkaç metre vardıysa da şu an otuz santimlik bir fark kalmıştı. Uçuyor falan mıydı? Yüz ifadesi yumuşadı ve dudakları hafifçe aralandı. ''Isabella Mc'Obrien.''
Kafa karışıklığımı gizlemeye çalışarak nazikçe gülümsedim. ''Evet, benim.''
Adamın sakallarına bakılacak olursa en az seksen yaşlarında olmalıydı ama yüz hatları o kadar kusursuzdu ki, yirmili yaşlarında gözüküyordu. Ortada ters giden bir şeyler var gibiydi. Adam hoş ifadesini bozmadı. ''Adım Gabriel, çocuğum. Şu an nerede olduğunu merak ediyor olmalısın ve neden burada olduğunu. Açıklayacağım. Önce,'' Elini yavaşça bana uzattı. ''Sana göstermek istediğim bir şey var.''
Önce tereddüt ettim. Ancak şu an yapılacak en normal şeyin adamın elini tutmak olduğunu fark ettim. Başka ne yapmam gerekiyordu ki, arkamı dönüp bu lanet beyaz kutu içerisinde Heidi'cilik oynamak mı?
Adamın elini tuttum ve önümüzde birden açılan şeffaf hortumun içinden geçtik.
Yeni bir beyaz kutudaydık. Kutu diyordum çünkü ne olduğu hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Oda olsa kapısı olurdu. Etrafta elle tutulacak hiçbir şey yoktu.
Gabriel bana arkası dönük şekilde diğer elini kaldırırken, aceleyle elini bıraktım ve birkaç adım geriledim. İki parmağını şaklattı ve önümüzde bir ekran belirdi.
Ağzıma safra tadının geldiğini ve midemin yandığını hissettim. Öne doğru kendiliğinden birkaç adım attım ve ekranla yüz yüze geldim. İçerisindeki yüzler tanıdıktı, hatta, fazla tanıdıktı.
Çimenlerin üzerinde Reyes yatıyordu. Sienna onun üzerine eğilmiş bir şeyler mırıldanıyor, açık bir yarayı kapatmaya çalışıyordu. Diğer taraftan, Faythe ve Ethan baş uçlarında olan biteni izliyorlardı. Lucien durmadan volta atıyordu. Elijah gözlerini kırpmadan, kollarını göğsünde kavuşturmuş halde Reyes'in yara bere içindeki bedenine bakıyordu. Bir şeyler düşünüyor gibiydi.
Bir çift kanadın kapanma sesi duyulunca, Sienna ve Reyes'inkiler hariç tüm gözler sesin geldiği tarafa çevrildi. Tabii benimkilerde. Scott'ın kucağında kendi bedenim duruyordu. Tanrım, berbat haldeydim. Hatta 'berbat' demek hafif kalırdı. Tamamen boktan bir halde, kan içindeydim.
Elijah göz açıp kapayıncaya dek bedenimi kucaklamıştı bile. ''Ne oldu?'' Başını kaldırdı ve Scott'a baktı. ''Scott!''
Scott'ın yüz hatlarından ne kadar gergin olduğu belli oluyordu. Her an kusacakmış gibiydi. ''Ben.. Ben onu eve götürüyordum. Sonra neler olduğunu sordu, Reyes'i anlattım. Ardından bayıldı. Yani, sanırım bayıldı. Birden gözleri kapanıverdi. Daha çok yavaşça uykuya dalar gibiydi.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Ruhlar Ardında
Teen FictionCongvender Lisesi'ne yeni gelen kızda farklı bir şeyler var... Çoğu on altı yaşındaki gencin arkadaşları vardır. Isabella McO'brien' in ise zihninde yaşayan üç ruh var.