Cehennem

94 4 1
                                    

''Lanet olsun.'' Elbette ağzımdan çıkan ilk cümle bu oldu, çünkü beş yıldızlı bir otelde tatil yapmaya gelmemiştim, cehennemin ortasında Reyes'i arayacaktım. 

Etraf şimdilik sakin görünüyordu, acı dolu çığlıklar ve nereden geldiğini çözemediğim hışırtılar hariç. 

Duvarlar nemli ve ıslak görünüyordu. Ayak bastığım yerlerde çeşitli iğrenç şeyler yatıyordu. İki-üç metrede bir duvarları meşaleler aydınlatıyordu. Bazı siyah cübbeli yaratıklar bana aldırış etmeden yanımdan geçiyorlardı. Herkesin ilgilendiği bir şeyler varmış gibiydi, hepsi bir plana uyuyor gibi gözüküyordu. 

Kendime bir yol seçtim ve oradan yürümeye devam ettim. Duvarların ardından çığlıklar yükselmeye devam ediyordu. 

Zihnimde dönüp duran ve kan kokan görüntüleri bir türlü kafamdan atamıyordum, başıma neler gelebileceği hakkında hiçbir fikrim yoktu ve kendimi gayet hazırlıksız hissediyordum. Gücüm buradakilerle savaşmaya yeter miydi? Hiç sanmıyordum.

Koyu renkli bir sıçan ayağımın yanından geçince irkilerek kenara çekildim. Kendi kendime, sakin ol, diye fısıldadım. Sakin ol ve odaklan. 

Zihnimdeki kötü düşünceleri bir kenara ittim ve Reyes'i düşündüm. Büyülerle alakalı bir ceza alıyor olmalıydı. Yani büyü cezası verilen yere gitmeliydim. 

Şuralarda bir yerlerde birkaç tabela olsa hiç fena olmazdı, Tanrım. 

Birkaç metre daha yürüdükten sonra durdum. Berbat derecede kötü kokan ve vıcık vıcık nemli olan duvarda bir delik vardı. Küçük deliğin önüne siyah pelerinli biri eğilmiş, eliyle içeride bir şeyler arıyordu. 

Adam /kadına Reyes'in nerede olabileceğini sormalı mıydım? İçimden bir ses bunun bana pahalıya patlayacağını söylerken, diğeri yapmam gerektiğini haykırıyordu. 

Düşündüm; söz konusu olan kişi üzerime atılmaya karar verirse onunla baş edebilirdim. Arkadan zayıf ve uzun boylu birine benziyordu. Şansımı denemeye karar verdim ve öne eğildim. 

''Merhaba?''

Uğraştığı şeyi bıraktı ve hareketsiz kaldı. Bu iyi bir şey olmalıydı. Şansımı tekrar denemeye karar verdim. 

''Merhaba, şey, ben Isabella.'' 

''Isabella?'' Adamın sesini duyunca nefesim kesildi. Bu sesi tanıyordum, sadece uzun zamandır duymamıştım. Ki ölene dek de duymayacağımdan emindim, şu ana kadar. 

Pelerinin arkasını toparladı ve doğruldu, yüzünü yavaşça döndü. Gözlerim fal taşı gibi açıldı ve kekeledim. 

''T-Torin?'' 

Gözleri dipsiz bir kuyu kadar siyahtı, hatta öyle siyahtı ki, gözlerinin beyazı yoktu bile. Minik, hokka gibi burnundan eser yoktu, kırılmış, kenarları kan toplamıştı. Yanaklarında hala açık olan yaralar vardı, dudakları hala dolgun ve kırmızıydı ancak çatlak çatlaktı. Saçları uzamış, omuzlarına dökülüyordu. Bu haliyle bile eskisi gibi yakışıklıydı. Yinede tek kelimeyle berbat görünüyordu. 

Kaşları çatıldı. ''Burada ne arıyorsun? Yoksa...Yoksa-''

Elimi havada sallayarak onu susturdum. ''Merak etme, henüz ölmedim.'' İçim sızladı. ''Sana ne olmuş böyle?''

Bana sanki ruhu içinden çekilmiş gibi bakıyordu. ''Burada ayakta kalmak zor, bilirsin.'' 

Yutkundum. ''Seni nasıl-'' Öksürdüm. ''Nasıl öldürdüler?''

Omuz silkti. ''Elbette kalbime kazık sapladılar, vampirler başka şekilde öldürülemez.'' Yanımızdan bir sıçan daha geçince kenara sıçradım. ''Senin burada ne işin var? Ölmeden cehenneme düştüğüne göre sağlam bir halt yemiş olmalısın.''

Karanlık Ruhlar ArdındaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin