"Seni seviyorum."

360 9 2
                                    

Multimedia'daki Elijah:)))))))))))))

****************

Acaba Reyes'in bahsettiği yaratıklar artık bana görünmeye mi karar vermişti? Eğer öyleyse, ben her zaman hazırlıklıydım.

Paris'in, "Isabella, hey, orada mısın?" Diye seslenmesiyle kendime geldim. Elini gözümün önünde sallıyordu.

Gülümsemeye çalıştım. "Evet, elbette, iyiyim." Siyah başlıklı varlık, ortadan kaybolmuşa benziyordu. Ayrıca, şu an onun peşine düşmek gibi bir niyetim yoktu.

Paris, Luke'un kapısını tuttuğu asansörü işaret ederek, "Asansördekiler bizi katletmeden önce, binebilir miyiz?" Diye sordu.

Başımı salladım ve üçümüz asansöre binip, aşağı indik.

Her zaman ki gibi aç olmadığım için, Paris ve Luke'a lavaboya gideceğimi söyleyip, otel binasından ayrıldım.

Etrafta kimse yoktu, kahvaltı saati geldiği için herkes restoranlarda olmalıydı. Biraz yürüdükten sonra ruhların konuşmadıklarını fark ettim.

"Çocuklar?" Diye fısıldadım.

Ses yoktu.

Hançerlerimi sakladığım yerden çıkaracaktım ki, etrafta birinin beni elimde koca bıçaklarla görmesi riskine giremeyip, ellerimi iki yanıma indirdim.

Biraz yürüdükten sonra, uzun bir ağacın yanında durdum. Kafa karşıklığıyla etrafa, biri var mı, diye bakındım. Fakat tek başındaydım.

Sağ tarafa doğru yürümeyi tercih edip, başımı çevirdim.

Yine aynı tüyler ürpertici fısıldamayı boynumda hissedince hızla arkamı döndüm.

Aniden dönmemle, kocaman bir elin, ağzımla gözlerimi kapatması bir oldu.

Çırpınmaya bile zamanım olmadan, iki saniye sonra gözlerimi açtım. Otelin arka tarafındaki geniş ormandaydım. Etrafım uzun ağaçlarla çevriliydi, birkaç kuşun ötmesi hariç etraf sessizdi. Aniden buraya gelmiş olmam beni ürküttü. 

Birinin boğazını temizlemesiyle, sakince arkamı döndüm.

Önümde duruyordu. Baştan aşağı siyahtı. Kafasında, ağzına kadar inen siyah bir başlık vardı. Boyu iki metreye yakındı ve oldukça iri bir vücuda sahipti.

Ayrıca, onun yanında ruhlarla konuşamayacağım ortadaydı.

Ürkütücü gözüküyordu, ama bana daha çok rahiplere benziyormuş gibi gelmişti.

Hançerlerimi el bileklerimin arasından hızla çıkardım ve sıkıca kavradım. Göz ucuyla baktığımda, en geniş bıçaklarımdan ikisini aldığım için Tanrı'ya sessizce teşekkür ettim.

Korkuyor muydum? Elbette hayır. Daha beterleriyle karşılaşmıştım; ağzından zehir saçan, iskelet haline gelmiş cesetler gibi. Yaşayan ölüler.

Boğazımı temizleyerek, ciddi bir ses tonu takındım. "Merhaba?"

Ah, daha mükemmel bir giriş cümlesi bulamazdım sanırım.

Yaratık -artık her neyse- başlığını geriye doğru itti ve yüzünü ortaya çıkardı.

Gözlerim fal taşı gibi açıldı. Adam dergi kapaklarından fırlama gibiydi; simsiyah gözleri dipsiz birer kuyu gibiydi. Süt beyazı bir teni vardı. Dolgun, kırmızı dudaklara sahipti. Minik bir burnu ve açık-kahve saçları vardı.

Dişlerini göstermeden gülümsedi. "Merhaba."

Yutkundum. Daha çok yaratığa benzer bir şey bekliyordum. "Tanışıyor muyuz?"

Karanlık Ruhlar ArdındaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin