✒ VAVEYLA ✒

37.4K 2.6K 463
                                    

Hastanenin mescidindeydim. Günlerdir içimde saklamış olduğum fırtınalı gizleri etrafa saçtığım tek yerdeydim. Mustafa'nın kazası ile birlikte yüreğime aldığım dehşetin kırıntılarına eşlik eden bir şükrün denizinde, Rabbimin Muhyi ismi ile Mustafa'ya hayat vermesinin arasındaki dehlizdeydim.

'Elhamdülillah' demenin zevkindeydim. Bu mescitte yeniden secde etmekteydim. Rahman, Rahim, Fettah isminin gizemli tılsımına tutulmuş dua etmekteydim.

Bu mucizeyi bahşedeni sevmekteydim.

Kapı, açılarak bu nurlu odanın havasını bozduğunda duama ara verdim.

"Elif" dedi tatlı bir eda.

Kapıda duran Zümrüt'e baktım. Yüzü biraz solgun olmanın yanında huzurlu bir durgunluğu taşıyordu. Seccademi dizlerimin altından çektim ve düzgünce topladım.

"Gel Zümrüt, bir şey mi diyeceksin?" Onu yanıma davet etmenin rahatlığı ile kapıdaki çekingen tavrını bir kenara bırakarak içeri girdi ve yanıma oturdu.

"Namaz mı kılıyordun? Kusuruma bakma seni rahatsız ettiysem gidebilirim."

"Ne kusuru Zümrüt, namaz kılmıyordum."

"Ama secdeye kapanmıştın. Oraya öyle deniliyordu değil mi? Secde."

Söylediği cümlenin yanlış olmasından çekindiği için kısık kısık konuşuyordu.

Gülümsedim. Dizine hafifçe rahat olmasını istediğimi belirten şekilde vurdum.

"Doğru söyledin, ona secde deniliyor. Dua ederkende secde edebilirsin. Hatta duanın en çok kabul olduğu yerdir secde. Ben de daha rahat olduğum için hep secde de dua ederim. "

" Pek bilmiyorum Elif, mazur gör."

"Önemli değil. Benden çekinmene gerek yok. Bilmemek ayıp değil öğrenmemek ayıp."dedim tebessümle.

"Haklısın, öğrenmek istiyorum ve öğreneceğim de." Derin bir nefes aldı. Yutkundu ve bir şey söylemek için hareketlendi. Bir şeyden rahatsız oluyor gibiydi ve söylemekten çekiniyordu.

"Neyse..." dedi en sonunda. "Ben gideyim sen rahatça ibadetini yap. Abim beni bekler. Hiçbir doktor ona kardeşi gibi bakamaz. Gidip onunla ilgilenmeliyim. " dedi hüzünlü gülümsemesiyle.

Abisi...Düşünmemek için onu beynimin kurtlanmaya başlamış en eski çekmecesine kaldırdım ve kilitledim. Mustafa'yı düşünmemeliydim.

Ayağa kalktı tam gidiyordu ki durdu. Bekledim. Kapıya gitmek yerine yüzünü bana döndü. Dudaklarını ıslattı ve bekledi.

"Bir şey mi söyleyeceksin? " dedim onun bu çekingen tavrına karşılık cesaretlendirerek.

Hızla başını salladı. " Evet, bir şey söylemeliyim. Aslında buraya bunun için gelmiştim. Ama..."

"Hadi anlat, çekinmene gerek yok."
Oysa o,cümlelerimden sonra kaskatı kesilmişti. Körpe bedeninin bir anda yaşlandığını gördüm. Somut bir yaşlılık değil, ruhunu harap eden bir yaşlılık. Bu görüntüsü hayra alamet değildi. Kötü bir şeylerin olduğunu sezen kalbim dile geldi ve sordu.

"Ne oldu?" Bir şey olmuştu. Zümrüt'ün yüzündeki her ince detay bunu dile getiriyordu ve ben öğrenmek istiyor muydum? Sürekli kötü haberler aldığım için, hayır. Bununda kötü bir haber olacağından korktuğum için hayır, istemiyordum.

GURURHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin