♟Ölüm♙

64.5K 3.2K 332
                                    

Kalbime sertçe inen sözlerinin ardından, biraz önce çıkarmış olduğu kaskını takmadan yanımızdan uzaklaştı.

"Neydi bu şimdi? " Seçil'in sorusuna karşılık omuzumu silktim.

"Birde sana cennet mi dedi?"

"Evet" dedim kısaca. Ses tonum bunu konuşmak istemediğimi resmen ilan ediyordu. Ama Seçil bu ilanı duymuş gibi görünmüyordu.

"Neden sana cennet diyor ki?"

Sorusuna karşılık derin bir nefes aldım ve bakışlarımı ona çevirdim. Öyle ki bakışlarımdaki ifade ona konuşmak istemediğimi kesin kes anlatıyordu.

"Tamam sormadım farzet." Bana tatlıca tebessüm ederek konuyu kapattığını göstermiş oldu.

Beraberce karşıya geçerek kafeden içeri girdik.

Ateş saçan hazirana karşılık kafede ki serinlik bedenime iyi gelmişti.

İkimizinde benimsediği bir masaya oturduktan sonra, ben limonata da o da milkshake karar kıldı.

Siparişlerimiz gelene kadar kendi aramızda sohbet etmeye başladık.

"Seçil Mustafa ile ne alıp veremediğin var?" Dedim etimin her zerresini karıncılandıran bir merakla.

Önce bana öylece baktı. Ne diyebileceğini düşünüyor gibiydi. Daha sonra iki elini masanın kenarlarına koyarak sandalyesinde kıpırdandı. Kendini konuşmaya hazırlıyor gibiydi.

"Aslında benim pek onunla işim olmaz. O yüzden alıp veremediğim de yok. Ama Altan dan ötürü biraz kıl oluyorum. "

Sözlerinden hiçbirşey anlamamıştım. Bu çatılan kaşlarımdan anlaşılıyor olsa gerekti.

"Hiçbirşey anlamadım desem daha açık konuşacak mısın?"

"Muhtemelen hayır" dedi cevap veremediği için mahcup ama cevap vermek istemediği için de memnun bir halde.

İçeceklerimiz önümüze konulduğunda sıcağın çöle çevirdiği boğazıma limonatayı bir serap misali yolladım. Soğuk limonata boğazımdan geçtiği vakit ise serap olamayacak kadar serinletici bir etki bırakmıştı. Hassas dişime vuran buz ise limonatayı masaya bırakmamı sağlamıştı.

"Biliyor musun? Şu geçen Deniz'in getirdiği çocuklardan bir tanesi vardı. Adı Masal " dedim Seçil'in hatırlamasını bekleyerek. Pipetinden aldığı yudumlar eşliğinde hatırladığını göstermek amaçlı gözlerini yumup açtı.

"İşte o Mustafa'nın yiğeniymiş." Derken bir yandan da önceden biliyor muydu diye yüz ifadesini inceledim. İncelemem sonucu anlaşılıyordu ki bilmiyordu.

"Gerçekten mi? O tatlı ve güzel kızın amcası Buğra mı? Yazık acıyorum kıza. Hem durduğu aile ortamı yüzünden hem de küçük yaşta anne babasını kaybettiğinden. " dedi başını üzüldüğünü belli edercesine iki yana sallayarak.

Sözleri yavaş yavaş içime hüzünle işliyordu.

Anne babasını mı kaybetmişti?

O gülen, ışık saçan yüzünün karşısında acımasız duran bir hayat mı vardı?

Mustafa' ya amca diyerek koştuğu o an geldi gözlerimin önüne. Sesi, herşeyini vaat edercesine çıkmıştı dudaklarından. Kolları, hayatına sarılıyormuşcasına sarılmıştı Mustafa'ya.

Kalbim tanıdık bir duyguyla bulandı.

Masal ın görüntüsü bir anda, etrafı uzun örgülü saçlarla sarılı olan kahve gözlere dönüşmüştü. O da sarılacak birini arıyordu. O da birşeylere ihtiyaç duyuyordu.

GURURHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin