Ziyanı yok bu hayat döngüsünün.Eğer akıbetimiz, Yaratıcı'ya layık bir kul olmakla anılacaksa.
Ziyanı yok.
Kur 'an da bahsedilen şu ayetteki kelam, sevgili Rabbim tarafından bana sunulacaksa;
" Çok merhametli olan Rab'den bir söz olarak kendilerine "Selam" vardır." *Yasin, 58.ayet.*
Ziyanı yok!
Biz bu selam uğruna tüm imtihanlara göğüs gereceğiz.
Dünyevi çileye mazhar oluşumuzsa bizi melek ve şeytandan ayırıp üstün kılan!
Madem öyle, göğüs gereceğiz.
Göğüs gereceğiz ki ziyan olmasın.
"Olmasın..." dedim avuç içlerim babamın toprağına dokunurken. Dilim bu sefer yarım saattir acının namesini dışa püskürtmenin isyanıyla kıpırdadı. Gözlerimde artık dökecek tek bir damla yaş kalmamıştı. Sesli ağlayışlarım artık kulaklarımı rahatsız etmeye başladığında kabristanın sessizliğinde avundum.
Dayım mahkeme mevzusunu öğrendiğinde memnun olmamış ve evde annemle derin bir münakaşaya girmişti. En son bu can sıkıcı husumetten kaçmak istercesine evden çıkıp buraya gelmiştim.
"Beni anlamıyorlar baba," dedim yanaklarım da kuruyan gözyaşları tenimi rahatsız ederken, "Ne olmuş olursa olsun, senin emeğin ziyan olmasın diye çabalıyorum. Amacım o inşaattan gelir elde etmekte değil. Oradan alacağım parayı senin hayrına bağışta bulunacağım. Bu mülk seninse, yararı da sana olmalıydı değil mi? Senin için hepsi. Insanlar berzah hayatına göç etmiş akrabaları için sırf ruhları rahat etsin diye çabalar. Ben de senin tek evladınım baba. Senin için hayırlı olup bir şeyler yapmak istemem suç mu?" Sonunda yönelttiğim soru içimde artan kederi depreştirdiğinde içli çıkan sesimde boğuldu. Dudaklarım acıyla büzüldüğünde bir hıçkırık bağrımdan koptu.
Aklıma yeni gelen bir olguyla gözlerimdeki buğuyu silip, taze mezarın tahtadan başlığına baktım. "Bir müjdem var sana," derken beni duyuyor olduğuna inandım. "Bastırmak nasip olmadı deyip bana emanet ettiğin defter için biriyle görüşmüştüm. Bugün yayınevinden aradılar. Artık senin adında kitap raflarının arasında olacak ve sözlerinden feyz alan insanlar benzer hataya düşmeyecek inşaAllah."
Tebessüm niyetine dudaklarımın ucunu yukarı kıvırmaya çabaladım fakat hüzün pençelerini geçirip aşağıya doğru asıldı.
Baktım ki ölülerle konuşmak kalbe hazan, avuç içlerimi topraktan ayırdım.
"Allah'a emanet ol," deyip son kez toprağa dokunduğumda parmağımdaki yüzük toprağın kara yazgısına karşın ışıldadı. Ona evleneceğimi söylemeyi unuttuğumu fark ettiğimde dudaklarım iyice titredi. Bir yuva kuracağımı asla göremeyecekti.
Dünyevi keder, harlı parmaklarıyla boynumda sinsice hareket ettiğinde beni yeniden boğacağını anlayıp hızla dizlerimin üstünde doğruldum. Eteklerime ilişen kuru toprağı sirkeledeğimde gözlerimdeki yaş buram buram buğuladı. Görüşümü yeniden güçlendirmek adına son yaşları yanaklarıma feda ettim.
Yürüdüm.
Babamın yaşam hakkına girdiği o iki insanın karşısına geldiğimde ise başım utançla sağ omuzuma düştü.
Şimdi babam, bu iki insanın, adını Kabil'den aldığı katili miydi?
Bu olaylar başkasının başına gelse yadırgayabilirdim. Durumun tam da içinde oldu mu nasıl da duyarsızlaşıyormuş insan? Şuan bu iki kabre bakarken ruhumdaki durgunluğu hissettiğimde anlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GURUR
Romance"Ben harama bakamam. Sen bana haramsın. Gözlerine bakmak, ateşe düşmek demek. 'Saçlarına dokunmak istiyorum' diyorsun lakin o dokunuşların benim için bir adet kurşun olduğunu biliyor musun? En acısı da ne biliyor musun? Benden, saçımdaki örtümden u...