Selamün aleyküm güzel yürekli okurlarım.
Medyada ki fotoğrafın tatlılığı der susarım. Benzer bir sahne bölüm içinde var.🖤
Dünya zihnimin algısında kocaman bir kütüphaneyken içindeki kıtaya yayılmış devletler ise yan yana sıralanmış kitaplıktı. Her devletin ulusu birer rafken, insanın konumu o raflarda yerini alan birer kitaptı.
Dünyaca klasikleşmiş insan kitabı: evren yıkılsa ve yeniden yaratılsa dahi silinmeyecek olan nebiler onun ardında gelen hükümdarlar ve bir ihtimal filozoflardı.
Bu vasfın insanını okumayan yoktu elbet. En köhne dağda ilimden uzak yaşayan biri dahi hiç değilse ismini ömründe bir kez duymuş olabilirdi.
Peki ya, raflarda dizili diğer kitaplar...
Onlar bizlerdik. Sadece ilgisini çeken bir okuyucunun eline aldığı tamamen şansa bırakılmış eserlerdik.
Benim ilgimin odağı Mustafa olmuştu. Kapağının beni etkilemediğini söyleyemem lakin asıl vurucu darbe üzerinde yazılanlar olmuştu.
Onlar gözleriydi... Acıyla karışık rehayı müjdelerken ona çekilmemem imkansızdı.
Ellerim titreye titreye o rafa gittiğinde alıvermiştim. Ne var ki, sadece ilk sayfalarına gelişi güzel gözlerimi gezdirdiğim bu kitabı hakkıyla şimdi okuyabilecektim.
Meraklıydım, heyecanlıydım. Sayfaların ardında beni hangi satırların vuracağını hesaplamaktaydım.
Okuduğumda şimdiki kadar memnun olmayı yeğledim.
'Sonu güzel biten kitapları severdim. '
Bunu Mustafa'ya biran önce söylemeliydim.Nikâhı kıymanın hemen ardından eve geldiğimizde hocayı Umut alarak gelmiş ve şimdi de Rabbin adıyla bezeli şekilde yuvanın içine girecektik.
Mustafa ile ben yan yana oturmuş hocanın mehir hakkında bizi bilgilendirmesini dinlerken kendimi sıkmaktan mütevellit ıslanan avuçlarımı açarak sıcak havanın onları kurutmasını sağlamaya çalıştım. Kucağımda düğümlenen ellerime bakmaktan çevremde olup bitenleri gözlemleyemiyordum.
"Ben," dedim hoca mehir miktarını söylerken,"Onu eşime helal etmek istiyorum. Olur mu?"
Başımı bakmakta olduğum kucağımdaki ellerimin yönünden kaldırarak hocaya çevirdim.
" O elbette sana kalmış bir şey. Yine de bu Allah tarafından kadınların haklarını korumak için verilmiştir. Alman uygun düşer."
Bunu söylemesi üzerine başımla onaylayarak önüme döndüm.
Kıyımda benden vahim halde olan Mustafa'nın gerginliğini hissedebiliyordum. Oturduğumuz sandalye de elleri yumruk olmuş vaziyette dizlerinin üstündeydi.
Içerinin boğucu havası bana yetmezken derin bir nefes aldığımda havanın keskinliği kurumuş boğazımı dağlamıştı.
Hoca babalarımızın ismiyle sözü aldığında ilk bana soruyu yöneltmiş üç kez tekrar etmemin ardından Mustafa'nın ilk söyleyişimin akabinde aldığı derin nefesi verişine şahit olmuştum.
Sıra ona geldiğinde elimde olmayarak vücudum titremeye başladı.
"...Adnan kızı Elifi aldın kabul ettin mi?"
"Aldım, kabul ettim."
Gönlümde kurduğum sevdanın şehirleri yıkıldı. Üzülmedim. Insan emek verdiği onca inşanın, ihtişamın yıkılışından memnun olabilir miydi? Olmuştum. Çünkü yerine özgürce koşacağım çayırlar ekilmişti. Artık doyasıya süzülecektim. Korkuyla aralarından geçmeye çabaladığım kısıtlayıcı arabalar harabeye dönmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GURUR
Romance"Ben harama bakamam. Sen bana haramsın. Gözlerine bakmak, ateşe düşmek demek. 'Saçlarına dokunmak istiyorum' diyorsun lakin o dokunuşların benim için bir adet kurşun olduğunu biliyor musun? En acısı da ne biliyor musun? Benden, saçımdaki örtümden u...