Insanoğlu cehennem olmasaydı yine de cennetin varlığıyla övünür müydü?
Yoksa cehennemin varlığına rağmen cenneti göz ardı edecek kadar nankör mü?
Dünya bu sorularla dönüyorken, vakit ağır ağır deviniyordu.
Yaraya tuz, acıya ilaç gerekiyordu.
"Hadi Elif, tutun bana. " Çakılıkaldığım kara topraktan kollarıyla tutup, beni ayırdı. Dizlerimin kalkarken, düştüğümde ezilen yerleri dalga dalga sızladı.
Dudaklarımdan bir inilti döküldüğünde bu nota dizimin mi yoksa ruhumun sızısı için mi çalmıştı bilemedim.
Yaşadığım kriz anı bedenimi terk ederken vücudumda savunmasız bir boşluk oluştu. Dizlerim yaşadığım krizin boşalmasıyla titrerken, Mustafa tutarak düşmemi engelliyordu. Bu yakınlık olması gereken kadın- erkek mesafesini zedelerken, kendimi kasarak geri çekilmeye çalıştım. Fakat hastalığı soluyan vücudum tökezledi ve düşmemek için yeniden Mustafa'nın gömleğini sıkı sıkı kavramak zorunda kaldım.
"Rahatsız olduğunun farkındayım Elif ama şuan tek başına yürüyecek halde değilsin. Keyfi bir yakınlık değil bu. Kendine bunu telkin et." Diye fısıldadı. Sözlerinin anlamı da sesi kadar şifayı damlatıyordu. Yine de bu durumdan rahatsızlık duyuyordum. Sözlerine karşılık başımı olumsuzca salladım ve yanımızda duran Banu'ya yaklaşmaya çalıştım. Banu beni anladığında yanıma gelip koluma girdi. Mustafa istemeyerek de olsa beni bırakmıştı.
"Gel şöyle banka otur. " Banu sallantılı yürüyüşlerin ardında beni banka oturttu.
"Banu su şişesini verir misin?" Banu bankın kenarına bıraktığı şişeyi Mustafa'ya uzattı.
Dizlerini kırıp önümde eğildiğinde, su şişesini açıp bir elini ısladı. Anladım ki, o suyla yüzümü silecekti. Kelimelere fırsat vermeden tedirgin bakışlarımı suretine diktim. "Mustafa..." pürüz veren sesimle yapmaması için sızlandım.
Yüzümü silmek için yol alan ıslak parmakları benim hassasiyetimi algıladığında durdu ve gözlerini sertçe yumup açtı.
Gözlerinin yeşili soluk suretimi içerken,"Banu..." dedi. Seslenişi güzün ayak altında ezilen yaprak hışırtısındaydı. "Al bu su şişesini Elif'in yüzünü yıka. Belki su, ferahlamasını sağlar. " Diyerek çömeldiği yerden doğruldu. Bu ani hareketi alnına dökülen bir kaç asi saçı uçuşturmuştu.
Sözlerine karşılık sessizce fısıldadım."Bedenimi ferahlatmak için su var peki yanan şu ruhum için?" Kendi kendime sunduğum fısıltımı yüzümü silmekte olan Banu'dan başkası duymamıştı.
Gözleri elemle buğulanırken o da fısıldadı. " Dua var kardeşim. Ve sabır. Peygamberlere, peygamberlik sıfatını veren sabır. Insanlara ilaç olan sabır. Sabır var."
Yüzüme değen su tenimi ferahlığıyla yakarken, oturduğum yerde dermanını toplamaya çalışan bedenim yavaş yavaş kendine geldiğinin sinyallerini veriyordu.
"Daha babamlara haber vermedim. Elif, onları stattan alıp geliyorum hemen. Mustafa sen yanında..."
Mustafa sözünü tamamlamasına fırsat vermeden onayladı. "Tamam, ben bekliyorum."
Banu omuzuma dokunarak,"Hemen geleceğim." Dedi ve hızla yanımızdan uzaklaştığında arkasından bir süre baktım. Benim yüzümden mezuniyet günü harap olmuştu.
Bedenim acının zehrini elek gibi süzerken dozunun fazlalığını titreyen dizlerim açığa sunuyordu. Yaralı ellerimi dizkapaklarımın üstüne koyup durdurmaya çalıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GURUR
Romance"Ben harama bakamam. Sen bana haramsın. Gözlerine bakmak, ateşe düşmek demek. 'Saçlarına dokunmak istiyorum' diyorsun lakin o dokunuşların benim için bir adet kurşun olduğunu biliyor musun? En acısı da ne biliyor musun? Benden, saçımdaki örtümden u...