KIYAM BÖLÜM 21

108 27 1
                                        


BÖLÜM 21

06 KASIM 2015

19,05

İSTANBUL / TAKSİM İLK YARDIM HASTANESİ

Cemal hastanenin acilin bahçesinde sigarasından son bir nefes çekti ve söndürdü. Tekrar içeri girdi. Sedyede yatan Murat'ın yanına geldi. Murat'a pansuman yapan hemşire;

" geçmiş olsun... Gidebilirsiniz"

" teşekkür ederim " dedi Murat

" Allah'tan dikişler patlamamış"

" ben sana demiştim Cemal"

Hemşire Hanım gülümseyerek

" evet, patlamamış ama şanslıymışsınız... Öyle bir düşmede dikişler patlayabilirdi... "

" evet... Kısmet... Kızda çok üzüldü"

" tekrar geçmiş olsun... Mümkün olduğunca uzanıp dinlenmeye bakın"

" teşekkürler"

Cemal Murat'ın sedyeden kalkmasına yardım etti.

" çocuklardan bir haber yok mu daha"

" yok, aramadılar Murat"

" arasana şunları "

" tamam tamam, arabaya binelim ararım"

Acilden çıkıp, otoparka gidip arabaya bindiler

" ya hadi ara, merak ediyorum"

" ne kadar acelecisin, bende merak ediyorum tamam arıyorum"

Cemal telefonunu çıkartıp Atamer'i aradı.

" Atamer ne yaptınız... Hadi çok iyi... Bizde şimdi hastaneden çıktık... Her şey yolunda... Cihangir'e gideriz... Tamam bekliyorum"

" ne dedi"

" evi bulmuşlar, seni sordu. Konağa gitmesin Cihangir'e gitsin dinlensin dedi... Ama sesi bir tuhaftı..."

" nasıl yani"

" sanki konuşamıyormuş gibi... Ararım ben sizi dedi"

" aklım onlarda ama yapacak bir şey yok"

Cemal arabayı çalıştırıp yola çıktı. Çok geçmeden de evin önüne gelip park etmişlerdi. Cemal ile Murat arabadan inip eve girdiler.

" uzan sen Murat"

" Cemal ben vuruldum, yatalak olmadım... Acaba heykeli buldular mı?''

" hala aklım ve mantığım almıyor... Nasıl geçmişe gidebildiniz..."

" çok düşündüm bunu Cemal... Aklıma ne geldi biliyor musun, biz küçükken babanın anlattığı evliyalar vardı hatırlar mısın?''

Cemal gülümsedi.

" evet... İtikatlı bir adamdı"

" bir anda Mekke'ye giden evliya vardı hani onu orada gören oluyordu... Kimdi ya"

" sen aziz Mahmut Hüdai Efendiyi söylüyorsun"

" ha evet hani Mekke'ye hacca gitmiş..."

" yaşlandıkça unutkanlıkta mı başladı sende... Giden o değil"

" neydi o hikâye"

"Aziz Mahmut Hüdai efendi Bursa'da kadılık yaptığı zaman ona gelen bir dava... Bir kadın kocasından boşanmak ister... Mahmut Efendi de kocayı çağırır... Koca huzuruna çıkar... Kadın kocasının ona hacca gittiğini, oradan hediyeler aldığını, ama onun kendisini aldattığı için yalan söylediğini söyler... Hiç... bir kaç günde bu kadar yol gidilir mi?

" bak şimdi az az hatırlıyorum sonra"

" koca da durumu anlatır... Fakir olduğundan hacca gidemediğini, çok üzüldüğünü ve eskici Mehmet dede adında bir zata gittiğini söyler. Eskici Mehmet dede fakire gözlerini kapa ve sakın açma der... Fakir de kapatır... Gözlerini açtığında Mekke'dedirler. Hac görevlerini yaparlar, orada Bursa'dan gelmiş hacıları görürler, hediye alır falan... Sonra gene bir anda Bursa'ya dönerler... Fakir durumu böyle anlatır... Bizim kadı Aziz Mahmut Hüdai Efendi, davayı Bursalı hacıların beklenmesine erteler... Sonuçta hacılar gelir ve şahitlik eder... Gerçekten de onu gördüğünü söylerler... Mahmut Hüdai Efendi de boşama isteğini ret eder... Yani anlayacağın adam gözünü kapatıyor bir anda Mekke'de... "

" yer değiştirme... Evet hatırladım... Şimdi burada heykel Mehmet dede mi oluyor"

" lafı nereye getireceğini anladım ama bunlar ritüel, hepsi hikaye ispatı yok"

" doğru yok, ama bu heykelin var"

Cemal'in telefonu çaldı.

" Atamer arıyor... Alo... Efendim Atamer... Evet evdeyiz... Tamam veriyorum... Atamer seninle konuşmak istiyor"

Murat Cemal'in uzattığı telefonu alıp

" ne yaptınız oğlum... Heykeli buldunuz mu? Çok iyi... Efendim... Benimle konuşmak isteyen kim anlamadım... Ne diyorsun sen Atamer..."

Murat'ın yüzü değişmişti

" kimmiş o Murat"

" Atamer sen baban mı dedin..."

" baban mı? Murat, seninle konuşmak isteyen kişi baban mı?''


08 MART 2014

02,05

MALEZYA UÇAĞI – BİLİNMEYEN BÖLGE

" madem öleceğim seni ilk gördüğüm zamandan beri yapmak istediğim bir şey var"

" neymiş o"

" bu yapacağım şey için özür dilemeyeceğim"

" ne için dilemeyeceksin anlamıyorum ki... Çok gürültü var"

Mustafa Ekâbir Yasemin'in sözünü bitirmesine izin vermeden dudaklarından öptü. İkisinin de elleri heykel üzerinde birleşmiş Yasemin de bu öpüşe kayıtsız kalmamıştı. Saniyeler geçiyordu. Saat iki yirmi beş olduğunda dudakları kenetlenmiş, elleri birleşmiş bir vaziyette büyük bir ışık süzmesi belirdi. Sonra birden her yer karanlığa büründü... Mustafa Ekâbir gözlerini açtığında Yasemin kaybolmuştu. Etrafında her şey sanki donmuş, yer çekimsiz bir ortamdaymış gibi havada süzülüyorlardı. Kendisini sanki hem oradaymış hem de yokmuş gibi hissediyordu. Mustafa Ekâbir arkasını döndü. Gördüğü manzara karşısında gülümsedi. Hiçbir korku ya da şaşkınlık hissetmiyordu... sakin bir tonda;

" geleceğini tahmin etmiştim"


25  ( RA - MU )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin