Selamlar canlarım!
Bir perşembe akşamı yine birlikteyiz! (:
İki haftadır yaptığı mükemmel kapak tasarımları ile beni benden alan ve bana kendisini evlat edinme planları yaptıran canım Efe, Bölüm ithafımız elbette sana ♥♥♥Keyifli okumalar!
***
Çıldırmak üzereydi Azad. İki gündür kızın iyileşip kendisine gelmesini beklemek zaten zorken bir de şimdi hanım efendinin lütfedip konuşmasını bekliyorlardı. Mehmet, kızı zorlamasına izin vermeyeceğini net bir dille ifade(!) etmişti, ama herkesin de bir sabrı vardı öyle değil mi?
Yatak başlığına sırtını yaslamış oturan kızın üzerine doğru yürürken "Keyfini mi beklicem kızım senin ben! Konuşacaksan konuş artık!" diye bağırdı. Ama daha o an gözlerini sıkıca yumup yüzünü yan tarafa dönen kız, canının acımasına sebep olurken içindeki öfkeyi daha da harlamıştı. Elini yüzüne doğru uzatmış kızın kendisine bakmasını sağlayacakken araya girdi Mehmet.
"Tamam. Artık, rahat bırak kızı!"
Amacı yalnızca kıza ulaşmaktı oysa Azad'ın. Kaçırdığı gözlerini yeniden görmek, korkusunun sebebini öğrenip onu karanlığından kurtarmak... Ama sanki mümkünmüş gibi geri gitmeye çalışan kız ve Mehmet'in dilinden dökülenler öfkesini harladı genç adamın.
"Neyin rahatı Mehmet abi neyin rahatı ya! Bu, bu..." söyleyecek bir kelime bulamıyordu Azad. Tamam, öfkesinin sebebi belliydi ve hatta kızın yaşadıklarını düşününce ona acıyor olması da normaldi ama kendini bir çıkmazda hissetmesi asla normal olamazdı. Şu küçük cadı konuşup da kurtarsaydı ya artık onu bu cehennemden!
"Lanet olsun bu salak kız rahat rahat otursun ve beni öfkeden deliye döndürsün diye mi geldi bu eve? Konuşsun ondan sonra ne halt ediyorsa etsin! Umurumda mı sanıyorsun?""Azad!"
Genç adam kendisine seslenen adamı duymadı bile. Kelimenin tam anlamıyla öfkeden kuduruyordu, salona geçip telefonunu eline aldı.
Birkaç çalıştan sonra açılan telefonda karşı tarafa selam dahi vermeden konuya girdi.
"Yalçın, yarım saat içinde yanımdasın! Konum atıyorum sana!" dedikten sonra da görüşmeyi sonlandırdı. Mutfağa geçip büyükçe bir bardağa su doldurup tek nefeste içti. Ah zaten o anki durumuna uyan tek şey de buydu, öyle değil mi? Görünen o ki bu küçük... Siktir! İçinden bile ona hakaret edemeyecek miydi? Sürtük, fahişe ve daha birçoğu dilinin ucuna kadar geliyor ama bir türlü dökülemiyordu! Neden? Hadi kızın yüzüne bakarak söylemek zordu, her ne olursa olsun kızın aldığı yaraları canlı canlı görmüşken bunu yapamazdı ama içinden de mi geçiremiyordu yahu! Aşığını koruyan küçük sürtüğün tekiydi işte! Lanet olsun, değildi! Olamazdı. Olmamalıydı!
Gerçekten o aşağılık herifle olmaktan mutlu olabilir miydi? Hayır hayır bu mümkün değildi, ama konuşmamak için de savaşarak onu koruyordu işte. Kahretsin, doğru olan neydi? Neye inanacaktı Azad?
Çalan zille sıyrıldı düşüncelerinden. Kocaman adımlarla ulaştı kapıya ve karşısındaki adamın tek laf etmesine izin vermeden geri dönüp odasına yöneldi. Evet, küçük hanım bir de onun odasını işgal ediyordu. Emindi, Tanrı sabrını sınıyordu genç adamın.
Odaya girer girmez "Bu gördüğün küçük kız, sorduğumuz hiçbir soruya cevap vermemeye yeminli Yalçın. Sanıyor ki konuşmazsa aşığını koruyabilir! Ama bilmiyor ki o konuşsa da konuşmasa da ben o şerefsizin kanını içeceğim!" dedikten sonra bir an durup kızın yüzüne baktı. Öfke doluydu gözleri, ama bir yandan da haykırıyordu, konuş, diye... Yine de kızın susmakta ısrar ettiğini görünce daha da öfkelendi. Gerçekten o şerefsizi koruyordu, hem de yaşadığı onca şeye rağmen! Demek ki kendisi de tıpkı diğerleri gibiydi. Ucuz, basit, aşağılık! İçindeki öfke daha da çoğalabilir miydi? Çoğaldı!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~~Karanlık Ruhlar~~
General FictionRuhlarla ilgili bir hikaye değildir. Hikayede tecavüz, darp vb. (+18) içerik yer almaktadır. Yaşınız uygun değilse okumayınız. Tanıtım: Biri karanlık bir gecede açmıştı gözlerini dünyaya, biri kısacık ömründe yaşadığı en güzel gününün ardından tan...