Bölüm 9: Part -1 ~~

2.3K 124 213
                                    

Selamlar canlarım! 

Facebook grubumuzda olan canlarımın bildiği üzere bazı problemlerden dolayı ne yazık ki bölüm yazma şansım olmadı. Bugün de bütün gün hasta ziyaretindeydim ama yine de elimden geleni yapıp aşağıdaki bölümü hazırladım. Kısa olduğunu biliyorum. Ve ilk defa bölüme ad bile düşünemedim... :(
Hafta içi devam bölümlerini getireceğim. Benimle olmaya devam edin. <3

Keyifli okumalar! 

***

9. Bölüm Part -1

Günler sonra masasına oturmuş önündeki dosyaları inceliyordu Azad. İhaleye girme sebebi yalnızca Savaş'ı alt etmek ve intikamını alma yolunda bir adım atmak olsa da o zamanlarda tamamen emin değildi. Ama şimdi, önündeki dosyalarda yazanlar, fotoğraflar, USB bellek içerisindeki videolar, hepsi, Azrail'i olacağı kişinin kim olduğunu gösteriyordu ona. Gözlerini kırpmadan soluğunu keseceği herifin kim olduğunu biliyordu artık!

Belleği bilgisayara takıp izledi tüm görüntüleri... Savaş'ın yıllardır girip çıktığı hemen hemen her mekana ait görüntülerdi bunlar. Pisliğin beden bulmuş haliydi bu adam! Kerhaneler, striptiz kulüpleri, yer altına gizli odalar... Her yerdeydi Savaş. İnsanlığın olmadığı her yerde. Bulduğu her pisliğe bulaşmakla kalmamış, önüne çıkan her kadına sahip olmuştu. Bazı kayıtlarda o sahneler de vardı. Gencecik kızlara yaptığı işkenceleri kayıt altına almıştı iğrenç herif. O yaşlı, sarkık, iğrenç varlığı ile masum çocukların gözlerinden akan yaşlara, etrafa yayılan çığlıklarına acımamıştı. Günü gelecek en güvendikleri dahil kimse, ona acımayacaktı! Onu, erkeklik, dediği o şeye sayesinde ele geçirecekti. Savaş, bir kadının güzel yüzüne, yalanlarına kurban gidecekti de farkında değildi...

İzlediği her bir saniye içindeki öfkenin alazlandığını hissediyordu Azad. O herifi bulup intikamını almak, zavallı çocuklara yaptıklarının kat kat daha fazlasını ona yapmak, diri diri yakmak, derisini yüzmek... Lanet olsun! Hiçbiri içindeki öfkeyi dindiremezdi sanki. O aşağılık mahluğa ne yaparsa yapsın yeterli gelmezdi!

Bir hışım çıktı odasından ve asansörleri beklemeden merdivenlere yöneldi. Şirketin önünde, arabasının kapısını açmış bekleyen şoförünü yok sayarak atladı sürücü koltuğuna ve emniyet kemerine bile uzanmadan, bastı gaza.

Adamın arkasından telaşla bakan Harun, hemen telefonuna sarılmıştı ama aramalarına cevap alamayacağını bildiğinden hedefindeki numara başka birine aitti.

Azad, daha ilk andan Harun'un, Ateş Beyi arayacağını ve ihtiyarın yine telaşlanacağını biliyordu ama o an sağlıklı düşünmesinin imkânı yoktu. Hız sınırlarını çoktan aşmış, bilgisayar karşısında oynadığı araba yarışındaymışçasına bir umursamazlıkla ilerliyordu, İstanbul'un her daim kalabalık olan caddelerinde. Bulduğu her boşluğu dolduruyor neredeyse saniye başı şerit değiştiriyordu. Arkasındaki birçok şoförün kendisine küfrettiğinin ve mobeselere yakalandıysa iyi bir ceza ödemek zorunda kalacağının da farkındaydı ama umurunda değildi! Aksine, tüm bunları yok sayıp mümkünmüş gibi daha da hızlandı.

Ne zaman sonra arabasını gelişi güzel bir şekilde bir duvarın kenara bırakıp kendini hızla dışarı attı. Ürkek birkaç adımın ardından karşısına çıkan o koca ağacın dibine çöküp kafasını geriye doğru yasladı. Yıkılmıştı Azad, o çocuk ruhu tükenmiş, yok olmuştu...
Kapalı gözlerinin ardında yine o gece vardı. O yangın, o çığlık, o haykırış, o kaçış...
Saçlarının arasına dalan parmakları onları hırsla çekerken içine dolan o isli hava nefesini kesiyor, gözlerinin önünde yok oluşunu izliyordu ilk adımlarını attığı evinin, koşup top oynadığı bahçesinin, en önemlisi de biricik babasının...

Babası...

Her daim ailesinin mutluluğu için çırpınan, karısına, gözlerinde aşkın kıvılcımları ile bakan, oğlu için canını verebilecek olan babası... Düştüğü her an ellerinden tutan, mahalle maçlarında gol attıktan sonra onu omuzlarına yerleştirip sahanın içinde koşarak tur atıp etrafa kahkahalar saçmasına sebep olan babası... Saçlarını her ay bin bir özen ile kesen, erkek adam uzun saçlı olur muymuş hiç, diyen biricik babası... O kara geceden sonra bir daha asla elini tutamadığı, omuzlarında zafer çığlıkları atamadığı, saçlarını kestiremediği biricik babası...

Geçmişin anılarının içinde yeşerttiği acılardan kurtulmak istercesine daha sert asıldı saçlarına. Babasının bin bir özen ile kestiği, annesinin yumuşacık dudaklarının demlendiği kömür karası saçları... Daha da sert asıldı! Sanki canı acırsa ruhunun acısı hafiflermiş gibi geliyordu ama ne yaparsa yapsın işe yaramayacağını yıllar içerisinde defalarca kere görmüş yine de bu ağacın dibine gelip aynı acının dibine dalmaktan alıkoyamamıştı kendisini...

Lanet ettiği kâbuslarından her kaçışında kendisini kâbusunun başladığı yerde bulması hayatın en büyük ironisiydi belki ama aynı zamanda da en büyük gerçeğiydi! O lanet gecede, babasını kucaklamak için koşarken onu yutan alevlerin içerisine, beline sarılan ve ağzını kapatan kollar, belki hayatını kurtarmıştı ama düşününce tamamen memnun olamıyordu Azad. O gece, o alevlerin arasında babasını kucaklamalıydı belki de. Tek dostunu, çınarını yalnız göndermemeliydi ölüme... O yüzdendi ya yıllarca kendisi için her şeyi yapan, hayatını ona adayan adama baba diyememesi, kollarına sığınamaması, gözlerinin içine bakamaması, hep bir yanı eksik, mahcup hissetmesi...

Olduğu yerde doğrulup sırtının, o gecenin en büyük şahidi olan yıllanan ağaçla temasını hiç kesmeden yerinde yeller esen evine baktı, bir süre... Hala ilk günkü gibiydi hayallerinde. Minik ama huzurlu...

Bahçedeki ağaçtan onun için meyve toplayan babası, elindeki minik hasır sepete babasının uzattığı meyveleri muntazam bir şekilde dizerken etrafa gülücükler saçan annesi, annesinin eteklerinden tutup çekiştiren, ilgisi için türlü şebeklikler yapan bir oğlan çocuğu...

Her şey öyle canlı ve güzeldi ki yalnızca birkaç saniye önce yaşanmış gibi hissederken... Lanet olsun! Yalnızca birkaç saniye değil! Birkaç yıl, birkaç ömür önceydi işte her şey. O da, annesi de, babası da o gece sonsuza dek bir daha hiç bir araya gelemeyecek şekilde ayrılmış, türlü türlü ölümler yaşamışlardı. Hepsi bu!

İçindeki hırsla yumruğunu geçirdi arkasındaki ağaca. Defalarca kere, tekrar tekrar... Annesinin öpüp kokladığı ellerinden oluk oluk kan akıyordu artık, yüreğine eş, yetim kalmış ruhuna eş... Daha fazla dayanamadı, Azad. Atladı arabasına ve geldiği hızla uzaklaştı o köhne sokaktan. Gittikçe kurtulacakmış gibi, geçmişi geride bırakabilecekmiş gibi, sanki o geceyi unutabilecekmiş gibi...


***

Yorumlarınızı benimle paylaşın lütfen. 

Instagram: asliyilmazmyreal ve asliyilmazhikayeleri

Kocaman Sevgilerimle,

MyReaL 

~~Karanlık Ruhlar~~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin