Kahkaha sesleri, müzik, konuşmalar, cıvıldaşmalar... Düğünün yapıldığı konağın balkonundaydı Salman Haider. Akşamın karanlığı onu gizliyordu. İşte tam karşısında duruyordu sevdiği kadın. Eli başka bir adamın elinde kaybolmuştu. O adama gülerek aşkla bakıyordu. Sahi kendisine hiç böyle bakmış mıydı? Hiç sevmemiş miydi gerçekten kendisini? Bu sorunun cevabını verebilecek durumda değildi. İmzalar atılırken nasıl kaskatı kesildiğini hatırladı. Hayatında hiç o kadar tepkisiz kalmamıştı bir şeye. Şimdi aklından milyonlarca şey geçiyordu... Sevdiği kadınla yani Leela ile ilk tanıştıkları zaman.. Yaşadıkları onca şey ve onu terk edişi... Sebepsizce yarım ağız yapılan bir konuşmayla terk edişi. Ayrılıklarının üstünden 4 ay geçmişti ki evleneceğinin haberini aldı. İnanamadı. Nasıl inanabilirdi ki? Hesap sormaya hakkı vardı. Herkesten çok vardı. Çıktı karşısına bağıra çağıra sordu sorularını. Her sorusu "Neden" ile başlayıp "Nasıl" ile bitiyordu. Tüketmişti adamı. "Bunu bize neden yaptın? Nasıl yaptın?" demişti en son. O kadar donuk bakıyordu ki Leela'sı. Onu hiç böyle boş bakarken görmemişti. Gözlerinde ufacıkta olsa bir duygu görmek istiyordu ama yoktu... "Baban babamla ortak olmaktan vazgeçmiş. Babalarımızın yolları ayrıldıysa bizimde devam ettirmemizin lüzumu yok". Son sözüydü bu kızın. Öylece bırakıp gitmişti Salman Haider onu orada. O günden bu güne çıkmadı bir daha karşısına. Şimdi ise sevdiği kadının bir başkasıyla evlendiğini gizlice seyrediyordu. Bir başka deyişle sevdiği kadının kendisini öldürüşünü seyrediyordu. Evlendiği adam Leela'nın babasının yeni ortağıydı. Aklına gelince acıyla gülümsedi Salman... Kafasını iki yana salladı. Daha fazla burada durmasının anlamı yoktu. Ne bekliyordu ki zaten? İmzalar atılmadan önce Leela "Durun ben Salman'ı seviyorum" falan mı diyecekti? Saçmalık. Karşısında duran kadın ona yabancıydı. Bir başkasınındı artık. Ondan kilometrelerce uzak duracaktı. Ne kadar zor olsa da ona yabancı olacaktı.
***
Düğüne geç kaldığı yetmiyormuş gibi bir de topuklu ayakkabıları ayağını inanılmaz derecede rahatsız ediyordu. Allah aşkına 2 saat içinde ayakları büyümüş olamazdı ya ne diye sıkmıştı bu ayakkabılar şimdi? Taksiden indiği gibi koşar adımlarla kapıya ilerledi. Onu deli gibi rahatsız eden ayakkabısı umurunda değildi şu an. İçeriye girdiğinde arkadaşını görünce kocaman bir gülümseme yerleşti suratına. Derin bir nefes aldı. Siyah elbisesi ile nefes kesici görünüyordu. Elbisenin fazla numarası yoktu. Ama bu kadın ne giyse üzerinde inanılmaz duruyordu. Ayakkabısına lanet ederek arkadaşına doğru ilerledi. Hemen arkasına geldiğinde omzuna iki kez nazikçe vurdu.
"Damat bey?"
Adam omzuna vurulduğunda hafiften bir ürperdi. Daha sonra gelen sesle kaşlarını çattı. Sesin sahibine kızgındı. Çatık kaşlarla arkasına döndü.
"İmzalar atıldı. Birazdan düğün de bitecek. Zahmet etmeseydiniz keşke."
Kadın mahcubiyetle alt dudağını ısırdı. Hiçbir bahane onu kurtaramazdı biliyordu. Ama trafik denen şeyi aşamamıştı işte. Ne yapsaydı uçsa mıydı? Keşke öyle bir imkanı olsaydı.
"Suraj özür dilerim daha erken çıkmalıydım ama nereden bilebilirim trafiğe takılacağımı? Evet, biliyorum bu bir bahane değil ama yapabilecek bir şeyim yok. Çok özür dilerim."
Suraj arkadaşının üzüntüsünü görünce daha fazla dayanamadı ve yelkenleri hemen indirdi. Kollarını açtı.
"Gel buraya, sıkıca sarıl ve tebrik et beni. Bende senin düğününe geç kalacağım görürsün bak."
Açılan kollara karşılık sıkıca sarıldı arkadaşına. "Senin düğününe" geç kalacağım demişti... Öyle bir düğün olacak mıydı Suraj? diye geçirdi içinden. Acıyla gülümsedi. Acıyı en derinden hissediyordu ama kimseye bunu hissettirmemeliydi. Suraj'dan ayrıldığında bir iki adım ötede olan kadına yaklaştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bizim Hikâye
RomanceYıllardır bildiklerini sandıkları duygularda aslında onlardan cahili yoktu. Bir anlaşmayla girdikleri yolu düşe kalka da olsa bitirebilecekler miydi? Peki ya cahil oldukları duyguyu öğrenebilecekler miydi?