Keyifli Okumalar.
Sonbaharı sevip sevmediğime hiçbir zaman net bir cevap veremiyordum. Sonbahar, hüznün doğadaki haliydi. Hüznün en çok yakıştığı şeydi belki de. Bu şekilde düşündüğümde seviyordum bu mevsimi derin bir şefkatle. Fakat kasvetli yanını hiçbir zaman sevememiştim. O kasvetli hali ruhuma da yansıyıp depresif bir hale getiriyordu beni genelde.
İlk durak yerimiz Yasin'in memleketi Rize idi. Onun arabasında ilerlerken camdaki yağmur damlalarını izliyordum. Saat kaçtı bilmiyordum fakat geç olmalıydı.
"Buraları bir de yazın görün. Dürüst olayım buraya sonbaharda gelmek pekte doğru bir tercih değil. Hele Karadeniz gibi yağış oranı yüksek bir bölge de hiç değil."
Yasin'in yaptığı açıklama şansıma bir kez daha lanet etmeme sebep olmaktan başka bir işe yaramamıştı. Bu iki haftayı doyasıya yaşamak istiyordum. Fakat hava durumu buna pek izin vermeyecekti anlaşılan. Buraya gelirken bu etkeni hiç hesaba katmamıştım.
"Modumuzu düşürmesene." diye tepki gösteren Salman'a çevirdim bakışlarımı. Düne göre daha iyiydi. En azından gerginliği yok olmuştu. Biraz fazla dalgındı fakat bu gergin olmasından daha iyi olduğu için sesimi çıkarmıyordum. Bakışlarımı tekrar cama çevirip süzülen damlaları izlemeye koyulduğum sırada arabanın içini bir zil sesi doldurdu. Çalan telefonun Salman'ın olduğunu anladığımda arayanın kim olduğunu merak etmedim desem yalan olurdu. Saat geçti ve arayan kişi muhtemelen Hindistan'dan arıyordu. Orada daha da geçti. Bu saatte bir insan neden aranırdı ki? Salman telefonu açmak yerine aramayı reddetti. Birkaç saniye sonra tekrar arama geldi ve Salman tekrar reddetti.
"Önemli olabilir abi." dedi Yasin.
"Arayan saatin farkında değil. Önemli değil bu yüzden."
"İyi de bu saatte araması zaten önemli yapmaz mı bu aramayı?" diye sordu Yasin. Gerçekten de haklı değil miydi? Salman arabayı kullanan Yasin'e ters bir şekilde baktı.
"Yasin, kardeşim yorma beni. Arayan kişiye göre değişiyor bazı şeyler." dedi dişlerinin arasından. Hoşuna gitmeyen biri aramıştı anlaşılan. Kimdi acaba diye düşünürken omuz silktim. Kimse kim bana ne. Yasin bu sırada Türkçe bir şeyler söylediğinde Salman alayla güldü.
"Başlatma şimdi atasözlerinden. Her duruma da uygun sözünüz var. Bu nasıl iş anlamadım ki."
"Atalarım sağolsun işte. Her duruma cuk diye oturan sözler bulmuşlar valla." derken sesindeki gururun, göremesem de yüzünde de olduğunu tahmin edebiliyordum. Onlar sohbetlerine devam ederken Salman'ın da az biraz Türkçe anladığını anlamış oldum. Araba hızını düşürürken hafif yokuş yukarı çıkmaya başladık. Bir kapıdan giriş yaptığımızda birkaç sıra dizilmiş lambalar biraz aydınlık sağlıyordu. Yasin arabayı durdurduğunda Salman ile aynı anda indiler. Ben de hemen peşlerinden indim onların aksine uyuşuk bir şekilde. Bagajdan valizleri alıyorlardı. Neyse ki yağmur durmuştu. Yasin'in peşinden ilerlemeye başladık. Toplasan iki dakika dışarıda durmuş olsak bile üşümüştüm gerçekten.
"Abi bu yaptığını da cidden unutmayacağım." dedi Yasin elindeki valizi bir kenara koyarken. Hemen sonrasında görevliye valizleri işaret etti ve bir şeyler söyledi.
"Ne yapmışım yine ya?"
"Sizi evimde ağırlamama izin versen ne olurdu? Yabancı gibi getirip otele bıraktırttın ya. Onca hazırlıkta yapmıştı evdekiler oysa."
"Gelip kalmadığım yer sanki evin Yasin. Kalacağımız yer de senin değil mi oğlum?" derken Yasin'e yaklaştı bir iki adım ve fısıldadığını sanarak "Yeni evli adamım ben. Rahat bırak beni." dedi. Duyduklarım uyuşmuş beynime yavaşça ilerlerken Yasin'in gülmesiyle kırmızı valizimle aynı renge büründüm. Yanaklarıma oturan sıcaklığı hissediyordum. Bakışlarımı özellikle Yasin'den kaçırıp olabildiğince duymamış gibi davranmaya çalıştım. Birkaç dakika daha konuştular ve Yasin birkaç çalışana bir şeyler anlatıp yanımızdan ayrıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bizim Hikâye
RomanceYıllardır bildiklerini sandıkları duygularda aslında onlardan cahili yoktu. Bir anlaşmayla girdikleri yolu düşe kalka da olsa bitirebilecekler miydi? Peki ya cahil oldukları duyguyu öğrenebilecekler miydi?