Hiç.
Hiçlik çok berbat bir şey.
Her şeyin bir hiç olduğu gerçeği aklımı yitirmeme sebep olacak türdendi.
Histerik bir şekilde güldüm.
Siz, siz olun kimseyi gözünüzde olduğundan fazla büyütmeyin. Birine güvenirken tekrar tekrar ve tekrar düşünün.
Yatağımda öylece yatmış beyaz tavanı inceliyordum saatlerdir. Salaklığımı düşünüyordum. Gerçekten salaktım.
Düşünmekten, sorgulamaktan içim şişmişti. Yataktan kalktım. Odayı aydınlatan loş ışıkta telefonumu aramaya başladım. Elimi dağılmış yatağımda gezdirdim hızlıca. Yastığımın altında olan telefonumu aldığım gibi odamdan çıktım. Bir ışık yakıp evdekileri uyandırmamak için telefonun yaydığı ışığı kullanarak merdivenlerden inmeye başladım. Dağılmış süslemeler ayağıma takılıyordu. Umursamadan mutfağı yürüdüm. Işığı açıp su ısıtıcının yanına ulaştım bir iki adımda. İçinde su olduğunu görünce düğmesine bastım. Suyu ısıtmaya başlayan su ısıtıcının çıkardığı sesi dinlerken aniden buzdolabına doğru ilerledim. Dolabın kapağını açtığım gibi yiyebileceğim ne varsa tek tek çıkarmaya başladım. Suyun kaynadığını belirten sesi duyduğumda kahve yapmaktan vazgeçip bir çatal aldım ve masaya oturdum. Öfkemi, hayal kırıklığımı yiyerek azaltabilecekmişim gibi hızlı hızlı tatlılardan, tuzlulardan yemeye başladım. Yedikçe daha da yeme isteği oluşuyordu içimde. Yüzümde hissettiğim ıslaklıkla göz yaşlarımın farkına vardım. Ağlıyordum. Çünkü onca zaman yaşadıklarımı hak etmemiştim. Benim yüzümden adı, itibarı zedelendi diye kendimi yiyip bitirmiştim. Nişanlısı onu düşünmeden sırf kendi isteği olsun diye itibarını gözden çıkarmışken nasıl olurdu da ona değil bana nankörlük yapardı aklım almıyordu. Her şeyden öte arkadaşımdı o benim. Değilmiş. Ben öyle sanıyormuşum...
Bu yaşadığım şeyi nasıl atlatırım bilmiyorum. Düşünmek istemiyorum. Keşke silinse her şey hafızamdan... Düşünmemek adına yedikçe yemeye devam ettim. En son midemde artık yer kalmadığını anladığımda çatalı elimden bıraktım. Oturduğum yerden kalkmakta zorlanacak kadar çok yemiştim. Telefonumu elime alıp saate baktım. Hala uyuyabilirdim. Telefonun yaydığı ışığı kullanarak odama geri döndüğümde kendimi yatağıma savurdum. Baya savurdum yani. Sığınamıyordum. Gecenin bu vakti bu kadar yemek hangi mantığın işiydi? Tabii ki benim. Git öfkeni başka şeylerden çıkar neden mideni bu işe alet ediyorsun ki Neha? Aferin sana Neha!
Yatağımda ileri geri gidip sağa sola dönüp bir şekilde rahatlamaya çalıştım. Lanet olsun gerçekten sığınamıyordum. Resmen yediklerimi sindiremiyordum. Ne yapmalıydım? Saat gecenin bir yarısıydı bu saatte ne yapabilirdim? Yataktan kalktım yere uzandım. Doğrulup geri yatarak midemi rahatlatmaya çalışıyordum. Bunu yaparken canım yanıyordu. Telefonumun titrediğini duyduğumda doğruldum ve yatağımın üzerinden aldım. Geri yere uzanırken ekrana bakıyordum.
Kimden: Salman
"Uyuyor musun?" (04:43)
Uyumuyordum ama onun neden bu saatte ayakta olduğunu da merak etmiştim. Harflere hızlı hızlı basarak onu sinir edecek bir cevap yazdım.
Kime: Salman
"Evet. Uyuyorum." (04:44)
Pozisyonumu bozmadan ondan cevap gelmesini bekliyordum. Fazla bekletmeden cevabı yollamıştı.
Kimden: Salman
"Hep uyurken benimle mesajlaşacak biri olsun istemiştim. Ne şanslı adamım ama değil mi? ;))" (04:46)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bizim Hikâye
RomanceYıllardır bildiklerini sandıkları duygularda aslında onlardan cahili yoktu. Bir anlaşmayla girdikleri yolu düşe kalka da olsa bitirebilecekler miydi? Peki ya cahil oldukları duyguyu öğrenebilecekler miydi?