Aile kavramı bana, yabancılığına emin olduğum ruhum kadar uzak ama bir o kadar da yakındı.Aile deyince bedenimi sarıp sarmalayacak bir duyguya kapılmıyor , boş ve ifadesiz gözlerle bakmaktan ileri gitmiyordum.Bu içinde binlerce duyguyu barındırabilecek olan kelimeye olan uzaklığımı ben seçmemiştim hayatımda ama olabilecek en uzak uzaklıktaydım işte.
Bir ailenin o sıcaklığını veya evin içinde kavgasız gürültüsüz geçecek günlerimin olmasını olabilecek tüm yakarışımla, tüm içten dileğimle istemiştim ; ama zaman bizim isteklerimizi değil kendi isteklerini umursardı.
Aile kelimesi her gördüğümde hiç bilmediğim yabancı bir dildeki kelimeye bakar gibi bakıyordum ve bu soğukluğumu anlayabilecek, anlatabilecek kimsem yoktu.
Aile vardı olmasına ama bana değil.Ablamın ölümünden sonra hiç değil.
"Artık yirmisin Ankka."dedi Karan Yağız Karael." Onlu yaşlar geride kaldı bir yaş daha büyüdün"
Tenime şarkılarını söyleyen rüzgara inat, tenimi bir yangının içindeymiş gibi yakan kor ateşi, nefessiz kalmış bedenime belimi bir sarmaşık gibi sarmış olan ellerin sahibi Karan Yağız Karael vermişti ve ben yerimde yorgun ama bir o kadar hevesli bir halde salınırken kulağıma eşsiz bir müzik süzüldü.
Soğuk rüzgarın elleri saçlarımı dağıttı ve o an taşıyamadan gözlerim kapandı.
O an anladım , huzurluydum.
"Evet.Yirmi yaşına bastım.Hangi ara?Resmen yaşlandım."diye mırıldandım kendime uzak, huzurlu çıkan sesimle.Bir yanım onlu sayıların havaya dağılan simsiyah küllerine bakarken şaşkındı.
"Ne bu şaşkınlık?"
"Çünkü bir yanım hâlâ inanmıyor biliyor musun Karan yirmi yaşına bastığıma?Sanki hep on yedimde kalacakmışım gibi hissediyordum."Duraksadığımda zaman acımasızca gülümseyen bir cellattı, tek kazanan olduğunu gizlemezdi."O evden, bataklıktan daha doğrusu, o öfkelerden hiç çıkamayacakmışım gibi hissettiğim o kadar çok kötü anım var ki...oysa şimdi nerdeyim..."Durdum, beni durduran acıydı.
Babamla yaşadığım yer bir ev değil, bir mezarlıktı ve Allah şahit ya eve girdiğim an nefessiz kalıyordum.Biri boğazıma sarılıyordu sanki.Boğuluyordum.Karamsar, hayattan bıkmış bir insandım babamlayken.
"Benim kollarımdasın ama ..."diyen Karan'ın o güçlü, sert kolları yerimi belli etmek istercesine bedenimi daha da sıkı sardığında gözlerim açmadım, soğuk bir rüzgar esti tenime, kulağıma dolan müzikle yerimde salınmaya devam ettim. "O evde yaşanılanlar geçmişte kaldı liseli.Benim kollarımdaki kadına kimse zarar veremez.Ahmet iti hiç."
"Senin kollarındaki kadına kimse zarar veremez?Kollarından çıktığımda peki?"diye mırıldandım. "Dosyanı aldığında öylece bırakacaksın değil mi?Benimle işin bitecek. "
Olacak olan bu değil miydi peki?Yanında sandığın herkes tam olmaları gereken zamanda camı çerçeveyi indirip gitmemişler miydi?Güvenmek bir cellatın önünde başını eğerek ölümü beklemek değilse neydi?
Güvenmeyecektim.
"Bırakmayacağım, bu da nereden çıktı?" Karan'ın sesinde hiçbir tereddüt yoktu, tok ve sertti."Sana cenneti veremem ama seni cehennemin ateşlerinden koruyabilirim liseli.Benim yanımdayken bunu asla unutma."
Sana cenneti veremem ama seni cehennemin ateşlerinden koruyabilirim.
"Bu da ne demek oluyor?"Kaşlarım çatıldı."Benimle daha açık konuş Karan."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SINIR
Teen FictionÖpüşü beni darmaduman edebilecek, yok edebilecek, lezzetli bir azabı verebilecek şeydi. Bir ateş yandığında, yakar. Yakarsa kül ederdi, yok ederdi. Oysa o, Tanrı'nın ateşiydi. Onun ateşiyle var oluyordum. "İstemem, istemiyorum.Durma, et."dedim nef...