Sessizlik konuşamayacak kadar yorgun olanların kefenidir, kelimeleridir mezarları.Mezarlarının içinde kefenleri lekelenmiş binlerce mezarım vardı zihnimde, mezarlarında solmuş çiçekleri açardı, hiçbir canlı bu kadar ölü olamazdı.
Kulaklarım sesler duydu.Ne olduğunu anlayamadığım sesler.Bir yerdeydim, rüzgar tenime dokunuyordu.Sesler vardı, sesler. Anlamsızlardı.
Göz kapaklarımı ağır ağır aralamaya çalıştım sesler çoğalırken."Kendine geliyor.Çok şükür..."bir kız sesi duydum.Konuşmalar."...Çok şükür...uyanıyor"
Gözlerimi zorlayarak açmaya çalıştım, açıldı ama hemen kapandı acıyarak.Neden bu kadar yorgun hissediyordum ben?Neredeydim? Boğazımı kupkuru hissederken tekrar aralamaya çalıştım.
"Hastayı yormayın. Biraz nefes alsın lütfen."
Bir şey göremedim, kendimi zorladım. Tepemde, gözlerimi kısmak isteyecek kadar bir ışık vururken bir adamı gördüm.
Karan Yağız Karael'i.
Dosyaları için her şeyi yapabilecek olan o adamı.Uzun ve heybetli bedeniyle, tam tepemde duruyorken dudaklarının kıpırdandığını görür gibi oldum.
"Liselim."dediğini duydum, yanlış mı duymuştum?"Şükür. Çok şükür ulan."dediğinde bir an yanlış duyduğumu düşündüm.Eğildi Karan ve birden alnıma dudaklarını bastırdı."Aklım çıktı."dediğinde dudakları alnımda hareket etti ve birden geri çekildi.
Kirpiklerim ardı ardına kırpıştığında gözlerimi eğdim ve baktım.Uzanır haldeydim ve bedenimin üstünde göğsüme kadar çekili beyaz bir çarşaf vardı, bir kolumda kablo vardı.
"Neredeyim ben?"diye acıyla fırladı kelimeler.
"Adana Acıbadem Hastanesindesiniz Lara hanım.Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?"Diyen bir erkek sesiyle başımı sesin olduğu tarafa çevirdim ve beyaz önlüklü, genç, erkek bir doktorun yatağımın hemen başında durduğunu gördüm."Bir ağrınız var mı?"
Anlayamadım.Lara da kimdi?
"Bize geldiğinizde yaranız fazlasıyla hayatiydi. Bıçaklandınız. Ama erken müdahale ile sizi iyileştirdik.Geçmiş olsun, ben yine uğrayacağım."
Doktor arkasını dönüp gittiğinde yorgun gözlerle odaya baktım.Tam karşımdaki duvara monte edilmiş küçük bir televizyonu gördüm.Gözlerim ağır ağır dolaştığında yatağımın karşısındaki tekli, krem rengi koltuğu gördüm.
"Lavin?"diyen Asu ile başımı diğer tarafa, kapı tarafına çevirdim ve o an yatağımın dibine yaklaşıp eğilen Asuman'ı gördüm."Lavin.Çok şükür Allah'ım.."
"Su...."diye mırıldandım ihtiyaçla ve boğazım parçalanırcasına ağrıdı."Su..."
Daha ben sözümü bitiremeden bir bardak su ağzıma dayatıldı.Daha önce sudan bir habermişçesine suyu içmeye başladığımda hastanede olduğumu fark ettim.
Büyük bir odadaydım ve odada Asuman Karael'de vardı.Tam karşımda bana bakıyordu.
Gözleri ağlamaktan şiş, yaşlarla doluydu. Elini uzatıp elimi tuttu."Bizi çok korkuttun Lavin.Çok korktum sana bir şey olacak diye"dedi çatallı bir sesle.Ağlıyordu.Yanaklarına yuvarlanan damlalar içimi yaktı , gözlerinde tenimi yakacak bir korku vardı, oradaydı.Bir an sadece sustu , gözlerinden yaşlar boşaldı."Sana bir şey olacak sandım,inan öldüm öldüm...öldük"Yüzü kırıştı , kendini tutmaya çalıştı yapamadı."Çok korktum.Allah'ım çok şükür yaşıyorsun."Sesi kısıldı, yok oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SINIR
Teen FictionÖpüşü beni darmaduman edebilecek, yok edebilecek, lezzetli bir azabı verebilecek şeydi. Bir ateş yandığında, yakar. Yakarsa kül ederdi, yok ederdi. Oysa o, Tanrı'nın ateşiydi. Onun ateşiyle var oluyordum. "İstemem, istemiyorum.Durma, et."dedim nef...