4

15.6K 992 33
                                    

Sana rastladığım gün susuzdum, yalnızdım. Bir çırpıda içtim gözlerini..



Gözleri zümrüt gibiydi.

İlk önce bu gerçeği fark etmişti. Gözleri öyle bir yeşildi ki Dylan aylarca uğraşsa yine de o rengi tam olarak betimleyemezdi. Güneş ışıkları kusursuz yüzüne yansımış, gözlerinin adeta birer elmas parçası gibi ışıl ışıl parıldamasına sebep olmuştu. Simsiyah saçları upuzun bir şelale gibi omuzlarından aşağıya doğru salınıyor ve rüzgarda hafifçe dalgalanıyordu. Dylan bu masallardan fırlamış görüntüyü tek bir nefeste içine çekti. Nutku tutulmuş gibiydi. Tek bir kası bile oynamadan karşısındaki kıza bakıyordu.

Kız ise yeşilin en harika tonundaki gözleri irileşmiş, şaşkınlıkla Dylan'ın bakışlarına karşılık vermekle meşguldü. Dylan da en az kız kadar şaşkındı. Çünkü ölse dahi şu an böyle bir manzarayla karşılaşacağını aklına getiremezdi. Gözlerini hafifçe kırpıştırıp, yorgunluktan dolayı serap görüp görmediğinden emin olmak istedi. Fakat kız hala karşısında durmuş, ses çıkarmadan ona bakmaya devam ediyordu.

Karşısındaki genç kız şaşkınlığından hemen sonra kurtulup, bütün gözlerin onda olmasından kaynaklanan çekingen bir ifadeyle gece rengi saçlarını hafifçe geriye itti. Bu hareket karşısında Dylan'ın adeta dili tutulmuştu. Kızın hafifçe pembeleşmeye başlayan yanaklarına bakmamaya çalışarak derin bir nefes aldı. Kıza baktığı ilk andan beri kız da gözlerini bir kez olsun ondan ayırmamıştı. Aynı ciddiyet, aynı şaşkınlık ve aynı sabırla Dylan'ın bakışlarına karşılık vermeye devam ediyordu. Üstelik hiç korkar gibi bir hali de yoktu. Genelde karşısında kim olursa olsun bakışlarına bir saniyeden fazla karşılık veremezdi. Değil gözlerine gözlerini dikmek, korkudan yüzüne bile bakamayanlar vardı. Fakat bu kız henüz herhangi bir korku belirtisi göstermemişti.

Dylan bu yeniliğe alışkın değildi. Gerçi Dylan kalesinde böylesine güzel bir kızın varlığına da hiç alışkın değildi. Bu zamana kadar muhatap olduğu tek kadın annesi ve kız kardeşiydi. Annesinin ölümünden sonra ise geriye sadece kız kardeşi kalmıştı.

Derin bir nefes daha alırken askerlerinin kıza neden bu denli büyülenmişçesine baktığını çoktan anlamıştı. Tanrı aşkına şu anda kendisi de kıza aynı şekilde bakıyordu!

Gözlerini bu büyüden kurtarmaya çalışarak kırpıştırdı ve boğazını temizleyerek bakışlarını güç bela kızdan ayırdı. Ama ayırır ayırmaz da büyük bir acı duydu. Lanet olsun, kıza yeniden bakmak istiyordu. Hatta gözlerini kızdan bir saniye bile ayırmak istemiyordu. Saatlerce, günlerce ona bakabilirdi. Genç adam düşüncelerinin gittiği yönü hiç beğenmeyerek askeri Adam'a doğru döndü.

"Kim bu kız?"

Eğer askerlerinden birinin karısıysa Dylan fena halde üzülecekti. Gerçi öyle olsaydı Dylan'ın bundan kesinlikle haberi olurdu. Ayrıca kızın kocası diğer askerlerin karısına böyle bakmasına müsaade etmezdi. En azından Dylan onun kocası olsaydı ona bakanların gözlerini tek tek oyup ellerine verirdi.

Dylan'ın buz gibi sesiyle sorduğu soruyu Adam'dan önce hiç beklemediği melodik bir ses yanıtlamıştı.

"Peder Chapman'la birlikte geldim."

'Pederler ne zamandan beri yanlarında melek taşıyordu acaba?' diye düşünmeden edemedi Dylan.

Kızın cevabından sonra tekrardan ona doğru dönmeye karar vermişti. Zaten gözlerine daha fazla bu işkenceyi çektiremezdi.

Sesi de adeta görüntüsüyle yarışırcasına güzeldi. Sanki masalsı bir melodinin notalarından oluşan bir şarkı gibi akıp gitmişti. Kızla yeniden bakışları buluştuğunda elektrik çarpmışa döndü. Bu kıza her baktığında daha da güzelleşiyordu. Ya da Dylan ciddi anlamda kafayı yemeye başlamıştı.

GECENİN BÜYÜSÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin