Uyandım uyandım, hep seni düşündüm. Yalnız seni, yalnız senin gözlerini..
Dylan hala şoktaydı.
Akşamüzeri yaşadıkları olay zihninde hiç durmadan dönüp duruyordu. Eğer tam zamanında yetişmese, sadece bir tek saniye bile geç kalsa, Grace şimdi yaşıyor olmayacaktı. Ve tabi o olmasa kardeşi William da hayata gözlerini çoktan yummuş olacaktı.
Gözlerini sımsıkı kapattı ve derin bir nefes verdi. Ama bunu her yaptığında kendisini yeniden o uçurumun kenarında buluyordu. Kızın o halini görür görmez o kadar hızlı hareket etmişti ki, buna kendisi bile şaşırmıştı. Ona yetişmek için adeta bir şeytan gibi koşmuştu. Ve Dylan onu omuzlarından kavrayıp tek hamleyle kucağına alırken Grace o muhteşem yeşil gözleriyle ona şaşkınca bakmış ve daha sonra da bilincini kaybetmişti.
Dylan onu kolaylıkla taşıyarak kaleye doğru hızlı adımlarla koşturduğu sırada William, Tom'un kucağına tünemiş bir haldeydi. Ama her zamanki haline nazaran sesi çıkmıyordu. Dylan onun büyük bir şokta olduğunu varsayıyordu. Tanrı biliyor ya şu anda kendisi de o büyük şokun tam içindeydi.
Kucağında Grace'yle birlikte kaleden büyük bir gümbürtüyle içeri girdikten sonra hiç düşünmeden kızı kendi odasına kadar taşımıştı. Bunu neden yaptığını bilmiyordu ve şu anda nedenini sorgulamak da istemiyordu. Tek düşünebildiği bugün büyük bir mucizeyle kimsenin ölmeyişiydi.
Kızı devasa yatağına dikkatlice bıraktıktan sonra güçlü sesiyle adeta kükreyerek emirler yağdırdı.
"Bana hemen Adam'ı çağırın! Çabuk!"
Adam yaralanma ve sakatlanmalar konusunda oldukça iyi ve deneyimliydi. Ve şu anda kıza iyi gelebilecek her şeyi bilen tek kişi de oydu.
Dylan kızın kolundan kanlar süzüldüğünü görebiliyordu. Muhtemelen düşerken kol derisi sürtünmenin etkisiyle sıyrılmıştı. Hızlı ve çevik hareketlerle kızın başka yerinde bir şey olup olmadığını gözleriyle dikkatlice kontrol etti. Kızın üzerinde herhangi bir kan izine rastlamadığı için minnettardı. Neyse ki bu büyük olay son derece küçük bir hasarla atlatılmıştı.
Dylan odanın içinde durmadan volta atmaya başlarken, Adam çoktan kapıyı çalıp, elinde bir kutuyla birlikte içeri girmişti bile.
"Dylan?"
"Yaralanmış." dedi Dylan neden bu kadar heyecanlandığına bir anlam veremeyerek. Kız gayet iyiydi ve kolu hariç bir sıkıntı yoktu. Ama bu garip rahatsızlık hissi de neyin nesiydi? Dylan kafayı mı sıyırmaya başlıyordu? "Hemen bir şeyler yap."
Adam başını hızlı bir hareketle aşağı yukarı salladıktan sonra kutuyu yatağın yanındaki sehpaya koyup, hemen işe koyuldu. Deneyimli asker kızın kanla kaplanmış kolunu ıslak bir bez yardımıyla iyice temizlerken, Dylan tepesinde dikilmiş gözünü bile kırpmadan onu izliyordu.
Dylan'ın varlığı Adam'ı germişti fakat sesini de çıkarmadı. Adam, Grace'nin kolunu iyice temizledikten sonra yarayı daha net bir şekilde görüyordu artık.
"Derisi soyulmuş." dedi yanıbaşında Azrail misali dikilen Dylan'ı bilgilendirmek amacıyla. Daha sonra da yaraya Dylan'ın bilmediği birkaç merhem sürüp, beyaz bir bezle kızın kolunu sıkıca sarmıştı.
Dylan, Adam'ın yaptığı bütün işlemleri sonsuz bir dikkatle izlerken Adam kızın iki yanağını da tutup, kafasını sağa ve sola hareket ettirdi. Dylan bir anda kendini tutamadan konuşmuştu.