Ah benim sevdasında bencil, yüreğinde sağlam sevdiğim. Aklıma gelişini seveyim. Ne güzel de darma duman ediyorsun beni.
Grace akşam üzeri pederle birlikte kalenin mutfağında çalışan kadınların getirdiği yemekleri yerken, bu sabah olanları aklından çıkarmıştı. Yıllardır yemek yememiş gibi önündekileri hızlı hızlı ağzına atarken, iştahının her zamanki gibi açık olmasına şaşırmadı. Her zaman çok yerdi. Bu ufak tefek bedeninden beklenilmeyecek kadar çok..
Peder yanında oturmuş durmaksızın yemek yiyen kızı incelerken halinden hoşnut görünüyordu. Yaşlı adam genç kızın artık çok daha huzurlu ve mutlu göründüğünü fark etmişti. Grace'nin gece gördüğü kabusların bile azaldığına emindi. Artık geceleri kızın çığlıklarını duymuyordu. Peder bu duruma oldukça sevinmişti.
"Yemekler çok güzel." dedi Grace çorbasından bir kaşık daha alırken. Peder onun bu haline gülümsemeden edemedi. Karşılığında aldığı gülümseme ise başdöndürücüydü.
Bir süre daha havadan sudan sohbet ederek yemeklerini yemeye devam etmişlerdi. Daha sonrasında ise peder masadan kalkıp, hala yemeye devam eden Grace'yi yalnız bırakmıştı.
Peder Chapman pencerenin kenarında duran saksıyı sulamaya koyulduğunda, Grace ancak sofradan kalkabilmişti. O kadar çok yemişti ki yediklerinin onu uyurken rahatsız edeceğinden kesinlikle emindi. Ama buna aldırmadı. Masayı hızlıca topladıktan sonra pederin yanına pencereye gitti.
Akşamın karanlığı henüz çökmemişti ve kaleden lambaların sarı ışıkları hafifçe sızmaya başlamıştı. Grace bu görüntüyü ne kadar olduğunu tahmin edemediği bir süre izledi. Birkaç dakika sonra ise tahta kapının tıklanmasıyla birlikte pederle oluşturdukları sessiz huzur bozulmuştu.
"Ben bakarım." dedi Peder Chapman oturduğu tahta sandalyeden kalkarken. Daha sonra da kapıyı yavaşça açtı.
"İyi akşamlar peder." dedi Tom ve kibar bir gülümsemeyle başıyla pederi ve daha sonra da Grace'yi selamladı. İkisi de onun selamına aynı şekilde karşılık verdiler.
"İyi akşamlar Tom."
"Şey.." dedi Tom bir anda gevelemeye başlarken. Daha sonra da Grace'ye kararlı bir bakış attı. "Abim Grace'yi görmek istiyor."
Peder bu duruma bir hayli endişelenmiş göründü. Daha sonra da tedirginlikle önce Grace'yi, daha sonra da Tom'u süzdü.
"Şimdi mi?"
"Evet." diye onayladı Tom kesin bir dille. "Hemen şimdi."
"Pekala. Gidelim o halde."
Grace omuzlarını gergin bir şekilde dikleştirdikten sonra Tom'la birlikte kiliseden çıktı ve ikisi birlikte akşamın sessizliğinde kaleye doğru yürümeye başladılar.
Grace yanında Tom'la birlikte yürürken, Tom kaçamak bakışlarını genç kızın üzerinde gezdiriyordu. Grace onun bakışlarını fark ettiğinde Tom'a içtenlikle gülümsedi ve onun utanmasına neden oldu. Bu hali Grace'nin hoşuna gitmişti. Onu küçük bir çocuk gibi gösteriyordu.
Tom'un tıpkı abisi gibi mavi gözleri ve sarı saçları vardı. Fakat onun saçları Dylan'dan çok daha kısa kesilmişti. Dylan'ın saçları ise omuzlarına değiyordu ve Tom'un sakalsız bebeksi yüzüne kıyasla, Dylan'ın gür, kirli sakalları vardı. Tom'un gözleri de abisininki gibi parlak lacivert renginde değildi. Daha açık bir tondu. Fakat yine de güzeldi. Ama ikisini kıyasladığında Grace, Dylan'ın lacivert gözlerinin Tom'unkilere göre çok daha ihtişamlı göründüğüne karar verdi.