Öyle güzel gülerdi ki, başkası görüp aşık olacak diye ödüm kopardı. Onu herkesten saklamak isterdim. Onu yalnızca kendime saklamak isterdim.
Tam da Tom'un düşündüğü gibi Grace bu geceye büyük bir heyecan kattı. Bu durum Tom'u bir nebze bile şaşırtmamıştı.
Denford Beyi olan Dylan'ın düzenlediği geceye oldukça fazla insan katılmıştı. Kimse onun davetlerini geri çevirmeye ya da bu davetlere gelmemezlik yapmaya cesaret edemezdi. Bu nedenle de Dylan'ın devasa balo salonu bu gece tıklım tıklım doluydu ve etrafta epeyce büyük bir uğultu vardı.
Salon birçok gaz lambasıyla güzel bir biçimde aydınlatılmış ve insanların adeta gece içinde gündüzmüş gibi hissetmesine yol açmıştı. Salonun bir köşesinde genç bir adam keman çalarken, uşaklar ellerindeki tepsilerle birlikte kalabalığın arasında gidip geliyor ve misafirlere durmaksızın içki servisi yapıyordu. Dylan'ın mutfağındaki tüm kadın hizmetliler son derece lezzetli görünen yemekler pişirmiş ve hepsini salonun bir köşesinde duran büyük bir masaya özenle yerleştirmişti. Her şey son derece kusursuz görünüyordu.
Grace salona Tom ile yanyana adım attığında gördüğü kalabalık karşısında adeta dudakları uçuklamıştı. Kadın-erkek o kadar fazla insan vardı ki, Grace'nin hayatı boyunca toplasan bu kadar insan görmüşlüğü yoktu.
Küçük çocuklar salonun kuytu bir köşesinde kendilerince koştururken, Grace William'ın tombul yanaklarının da koşmaktan kıpkırmızı olduğunu görebiliyordu.
Grace salona ikinci bir adım atmasıyla birlikte keman çalan adamın gözlerini kırpıştırarak, ağzı beş karış açık bir şekilde ona bakmasını izledi. Aynı anda adam keman çalmayı unuttu ve müziğin sesi bir anda kesildi. Saniyeler içinde birbirleriyle konuşan insanlar önce kemancıya, daha sonra da onun baktığı yere bakışlarını dikmişti. Bunun akabinde onların uğultuları da bıçak gibi kesildi ve istisnasız hepsi gözlerini karşılarındaki bu muhteşem kıza dikti.
Grace bayılmak istiyordu.
Ciddi anlamda utanmış ve aynı zamanda ürkmüştü. Yemyeşil gözlerini kırpıştırıp, şaşkınlıkla ona bakan insanlardan mahcup bir ifadeyle kaçırdı ve yürümeyi kesti. Hemen yanındaki Tom da onunla birlikte durduğunda yüzünde bilmiş bir sırıtış vardı. Ve bu sırıtışı abisinin onlara dönmesiyle birlikte kocaman bir hal almıştı.
Grace bu gözlerin hepsiyle baş edebilirdi. Tek bir tanesi hariç..
O lacivert, karanlık gözleri onunla saniye bile geçmeden buluştuğunda, kocaman yutkunmak zorunda kalmıştı. Elleri terledi ve kendi kendisini telkin etmek adına derin bir nefes verdi. Bir korkak gibi davranmayacaktı.
Gelen ani cesaretle birlikte gözlerini Dylan'ın garip bakışlarından ayırıp, omuzlarını dikleştirdi. Bu hareketi sırtının bir yay gibi gerilmesine neden olmuştu. Grace tekrardan yürümeye başladığında müzisyen ancak kendisine gelebilmiş ve hareketli bir parça çalmaya başlamıştı.
Grace tam karşı tarafında ona durmaksızın bakan Dylan'a kesinlikle karşılık vermeden ilerledikten sonra salonda bulduğu ilk boşlukta durdu. Yerini sevmişti. Burası dans edenleri de net bir biçimde görebileceği bir açıya sahipti. Bu durum Grace'nin hoşuna gitmişti. Her zaman dans eden insanları izlemeyi sever ve onların kendi aralarında ne konuştuklarını merak ederdi.
İnsanlar hala ona bakarken artık hiç de rahatsız olmadığını hissetti. Burada yaşadığı bir ay boyunca bu duyguya alışmış ve görmezden gelmeyi de öğrenmişti. Tom yanından nazikçe ayrılırken ona küçük bir gülümseme yolladı ve hevesle dans eden çiftleri izlemeye koyuldu.