Birbirinden uzak kalmak, birlikte olmanın yalnızca başka bir çeşididir.
Grace üzerindeki kırmızı elbiseyi dikkatlice düzeltti ve saçlarının ön kısmını iki yandan örerek arkasında birleştirdi. Simsiyah saçları bir şelale gibi beline kadar dökülüyor ve elbisesinin kırmızısıyla muhteşem bir tezat oluşturuyordu.
Grace sıkıntılı bir ifadeyle derin bir nefes verdi. Leydi Melanie yüzünden ettikleri kavganın üzerinden on gün geçmişti fakat Dylan'la o günden beri tek kelime konuşmamışlardı.
Grace Dylan'a oldukça kırgındı ve bu kırgınlığı onu büyük bir hüzne boğuyordu.
Bu huysuz, dev adama aşık olmuş ve onunla evlenmiş olmasına rağmen zerre kadar umrunda olmadığını Dylan'ın ağzından duymak genç kız için son derece acı verici olmuştu.
Ama artık eski Grace olmayacaktı. Madem Dylan onu önemsemiyor, onu istemiyordu Grace de bunu kabullenecekti. Bir daha Dylan onunla konuşmadıkça konuşmayacak, onu görmek istemezse de odasından asla çıkmayacaktı. On gündür de böyle yaptığı için sadece kahvaltıda ve akşam yemeklerinde birbirlerini görüyorlardı. Hatta Dylan bu on günün ilk altı gününde aralarına katılmış, son dört gündür ise yemeklere gelmeye tenezzül bile etmez olmuştu.
Grace'nin kalbi daha önce hiç olmadığı kadar acıyordu. Çaresiz bir şekilde onu özlediğini fark ettiğinde sağ yanağından inen gözyaşını hızlıca kuruladı.
Kapıya doğru ilerleyip onu bekleyen Adam'a seslendiğinde odasının kapısı onun için nazikçe açılmıştı. Adam onu başını hafifçe eğerek selamladı ve Grace'nin kapıdan geçmesini bekledikten sonra peşinden ilerledi. Birlikte alt kata indiklerinde asker Grace için yemek odasının kapısını da nazikçe açmıştı.
"Teşekkür ederim Adam. Çok naziksin."
"Rica ederim leydim."
Grace, Adam'a minnetle gülümsedi ve daha sonra da kahvaltı masasındaki yerini almak için arkasını döndü.
Dylan, masaya otoriter bir şekilde kurulmuş ve gözlerini öfkeden delirmiş gibi bir ifadeyle önce Adam'a, daha sonra da karısına dikmişti. Grace onu gördüğüne bir hayli şaşırdı. Genç kız artık Dylan'ın onunla bir araya gelmemek için hiçbir yemeğe katılmayacağını düşünüyordu.
Grace şaşkınlığını kısa bir sürede üzerinden attı, Dylan'ın yüzüne bir saniyeden fazla bakmadan hızlı adımlarla yürüdü ve sessizce yemek masasındaki yerini aldı. Genç kız hemen ardından üzüntüsünü içinde yaşamaya kararlı bir şekilde oturduğu yerde Tom ve William'ın gelmesini beklemeye koyulmuştu. Bunu yaparken de sağ tarafında, masanın her zamanki gibi en başında oturan adama bakmayı reddetti. Fakat ondan yayılan güç ve otoriteyi iliklerinde hissetmişti.
"Günaydın."
Tom son derece neşeli bir ifadeyle yemek odasından içeri girdiğinde Grace Dylan'la aralarındaki o gergin ölüm sessizliğinden kurtulduğu için sevinmişti. Neyse ki Tom abisinin aksine ortamı neşelendiren bir mizaca sahipti.
"Günaydın Tom." dedi Grace ona kocaman gülümseyerek tam karşısındaki sandalyesine oturmasını izlerken. Tom sandalyesine oturduğunda gözlerini genç kızın üzerinden bir türlü alamamıştı. Ve Dylan bunun son derece farkındaydı. Kardeşine bakıp kendi kendisine homurdandı.
"Nasılsın Grace?" diye sordu Tom kocaman sırıtarak hülyalı bakışlarla genç kızı süzerken. Dylan'ın varlığını zerre kadar fark etmiyormuş gibiydi. Ve Dylan bu durumdan hiç mi hiç hoşlanmadı. Bunu da kaş çatarak dışa vurdu. "Bugün yine çok güzel görünüyorsun."