Sen benim içimdeki, benim bile ulaşamadığım yerlere dokundun.
Dylan şaşkınlıkla gözlerini kocaman açarak karşısında dikilen kardeşi Tom'a baktı. Gecenenin bir yarısı deli dürtmüş gibi odasına dalma cesaretini acaba hangi suretle gösteriyordu?
"Bana iyi bir neden söyle Tom." dedi dişlerini gıcırdatırken. "Zira izinsiz odama dalıp beni uykumdan uyandırmanın bedeli fena halde ağır olacak."
"Dylan?"
"Ne var?"
Dylan gözlerini sinirle devirdi. Kendisine olan siniri yetmezmiş gibi bir de kardeşi gecenin ortasında onu daha da delirtmeye yemin etmiş gibiydi. Tom ona korku dolu bir bakış atıp konuşmayı nihayet başardığında Dylan ona bir yumruk çakmayı düşünmekle meşguldü.
"William yok."
"Ne demek yok?" diye sordu kaşlarını çatarak karşısında dikilen Tom'u süzerken.
"Yok işte!" dedi Tom panik dolu bir şekilde durduğu yerde kıpırdanarak. "Az önce odasına gittim ama yatağı boş."
"Tuvalete gitmiştir." dedi Dylan rahat bir ifadeyle fikrini öne sürerken. Tom bazen her şeyi abartmayı ne kadar da fazla seviyordu. Kardeşi bazen adeta bir kadın gibi davranıyordu. Fakat Tom onun bu fikrini tek bir cümlesiyle savuşturmuştu.
"Tanrım Dylan, onu yarım saattir bütün kalede arıyorum!" dedi sabrı taşmış bir şekilde Dylan'a bakarken. "Ama hiçbir yerde yok. Tuvalet de dahil."
İşte Dylan yatağından ancak bu cümleden sonra fırlayabilmişti. O ayağa kalkıp üzerine gömleğini hızlıca geçirirken Tom içinden şükürler etti. Abisi nihayet durumun ciddiyetinin farkına varabilmişti.
"Lanet olsun!" dedi Dylan odasından Tom'la birlikte koşar adım çıkarken. Ardından da okkalı bir küfür savurmuştu. Tom ise ona gözlerini devirdi.
"Sonunda ayılabildin."
"Kapa çeneni Tom!" dedi zehir gibi bir ses tonuyla dişlerinin arasından konuşarak. "Git bana Antony'i çağır."
"Aşağıdalar. Bizi bekliyorlar."
Dylan kaleden dışarı çıktıklarında Antony, Eric, Roland ve Adam çoktan hazırlanmış, atlarının üzerinde onları bekliyorlardı. Dylan kardeşinin akıl edip de askerlerini o emir vermeden toplamasına şaşırmıştı. Tom'un kafası arada sırada çalışıyordu demek.
"Adam?" dedi Dylan eliyle bahçenin sol tarafını işaret ederken. "Sen ve Eric o tarafı kontrol edin. Tom ve Antony de aşağıyı kolaçan etsinler. Roland sen de benimle gel."
"Emredersiniz beyim!"
Askerlerinin hepsi arka arkaya aynı cümleyi söyledikten sonra atlarına bindiler. Dylan kendi devasa atına atlayıp, dizginlerini sımsıkı tutarken Roland'la birlikte ilerlemeye başladı. İkisi yan yana kilisenin hemen önünden geçerken Peder Chapman çoktan uyanmış görünüyordu.
Yaşlı adam Grace'nin kilisenin köşesine ektiği çiçekleri dikkatlice sulamakla meşgul bir haldeyken, kalede oluşan hareketlenmeyi fark ederek onlara doğru döndü.
"Peder, kardeşim William'ı gördün mü?"
Dylan'ın sabırsız ve sert sesi karanlıkta çınlarken Peder Chapman onun sesiyle birlikte irkilmişti. Fakat buna aldırmayarak Dylan'ın sorusunu cevapladı.
"Hayır beyim. Bir şey mi oldu?"
"Kardeşim William kayıp." diye açıkladı Dylan son derece huzursuz bir ses tonuyla. Tanrı onu korusun, eğer bu defa da uçurumun kenarına gitmişse, kesin sabaha kalmaz cesetini bulurlardı. "Yatağında yok, hiçbir yerde yok."