*.*.*.*.*.*.*
"Bir zamanlar, çok uzak diyarlarda birbirlerini çok seven bir çift yaşarmış. Oğlan kıza o kadar çok aşıkmış ki, sırf kızı biraz olsun görebilmek için upuzun yollar kat edermiş. Fakat kız ve çocuğun bir araya gelmeleri kesinlikle yasakmış. Bu nedenle birbirlerini her zaman uzaktan izler ve kimsenin onları göremeyeceği zamanlarda kısa da olsa hasret giderirlermiş.
Günlerden bir gün, birlikte kaçıp gitmeye karar vermişler. Kız heyecanla bohçasını hazırlarken, oğlan da onu karanlık vadinin tepesinde beklemeye koyulmuş. Fakat şanssızlık bu ya, gece karanlığı siyah bir perde gibi üzerlerine çöktüğünde kız yolunu bir türlü bulamamış. Oğlanın yüreği acıyla inlerken, kız olduğu yere çöküp gözyaşı dökmüş. İkisinin de umutlarını tamamen kaybettiği sırada gökteki dolunay bulutların arasından çıkıp hiç olmadığı kadar aydınlanmış. Genç kız gökyüzüne şaşkınlıkla bakarken bir damla gözyaşı yanağından süzülmüş ve tam yanındaki çiçeğin üzerine düşmüş. Yaprakları sımsıkı kapanmış olan çiçek, bir anda şaşırtıcı bir şekilde açmış, açmış, açmış ve lacivert rengi gecenin karanlığında adeta bir elmas gibi parıldamaya başlamış. Genç kız şaşkınlıkla çiçeklerin parıldayarak, bir yol gibi önünde uzamasını izlemiş ve sonrasında onları takip ederek vadinin tepesinde onu bekleyen sevgilisine kavuşmuş.
Oğlan tepenin en zirvesinde parıldayan lacivert çiçeği koparıp sevdiği kıza verdiğinde, aşıklar birbirlerine sarılarak tüm kötülüklerden uzak diyarlara kaçıp evlenmişler. Ve sonsuza dek hiç ayrılmamışlar."
Küçük kız, iri zümrüt yeşili gözlerini kocaman kocaman açıp hayranlıkla hikayenin sonunu dinlediğinde, annesi gülümseyerek onun gece karası saçlarını okşadı. Ellerini açıp, annesinin onu kucağına almasına izin verdikten sonra kollarını onun boynuna sıkıca dolamıştı.
"Ben de o çiçekten istiyorum anne."
Annesi anlayışla gülümseyerek henüz yedi yaşındaki kızının güzel yüzünü süzdü. Yeşil gözleri hariç, kendisinin adeta küçük bir kopyasıydı.
"Maalesef onu bulamayız. Efsaneye göre çiçek sadece o sihirli vadide yetişiyor. Gündüzleri lacivert yapraklarıyla kapalı bir tomurcuk gibiyken, geceleri ay ışığında açıp, ışıltısıyla etrafı aydınlatıyor. Bu çiçeğin sadece tek bir yerde yetişmesinin sebebi, zor şartlara başka çiçeklerden çok daha dayanıklı olması."
Küçük kız büyük bir hayal kırıklığıyla iç çekti. Çiçekleri her zaman çok sever ve annesine onları ekmesinde sık sık yardım ederdi. Annesi ise onun hayal kırıklığını görüp, konuşmasına devam etmişti.
"Efsaneye göre her kim ki bu çiçekten görürse, ayakları onu mutlaka gerçek aşka götürür. Bu çiçek birine koparılıp hediye edilirse, o kişiler sonsuza dek birlikte ve mutlu yaşarlar." dedi annesi gülümseyerek kızının yüzünü süzerken. Ve ekledi. "Çiçeğin adı Hudynos. Gecenin Büyüsü.."
"Gecenin Büyüsü.." diye tekrar etti kız son derece etkilenmiş bir şekilde gülümseyerek annesine bakarken. "Büyüyünce o çiçeklerden yetiştireceğim anne. Böylece herkes sevdiğine kavuşacak."
Annesi küçük kızının heyecanına bakıp gülümsedi ve onun imkansız dileğinin gerçek olmayacağını bile bile onu başıyla onayladı. Alnına küçük bir öpücük kondururken, son bir kez kızının zümrüt yeşili gözlerine bakmıştı. Sonrasında ise bir dua gibi fısıldadı.
"Benim güzel kızım.. Gecenin Büyüsü senin yolunu da aydınlatsın ve seni gerçekten sevecek olan o adama götürsün."
*.*.*.*.*.*.*